Nazim Hikmet Siirleri bölümüne hos geldiniz

Indeks sayfasinda söylemistim, biz Nazim Hikmet`in eserlerini okuyarak
büyüdük diye.Iste asagida bu siirlerden bir kismini bulabilirsiniz.
Su an icin herhangi bir düzene göre siralanmis degiller, elimden 
gelirse daha düzenli bir hale getirmeye calisacagim. 
Büyük Usta Nazim Hikmet`in anisina saygiyla...

KUVAYI MILLIYE DESTANI-BUYUK TAARRUZ 

        Daglarda tek
                        tek
                            atesler yaniyordu.
        Ve yildizlar öyle IsIltIlI öyle ferahtilar ki
        sayak kalpakli adam
        nasil ve ne zaman gelecegini bilmeden
        güzel, rahat günlere inaniyordu
        ve gülen biyiklariyla duruyordu ki mavzerinin yaninda,
        birden bire bes adim saginda onu gördü.
        Pasalar onun arkasindaydilar.
        O, saati sordu.
        Pasalar `üc' dediler.
        Sarisin bir kurda benziyordu.
        Ve mavi gözleri cakmak cakmakti.
        Yürüdü ucurumun kenarina kadar,
        egildi durdu.
        Biraksalar
        ince uzun bacaklari üstünde yaylanarak
        ve karanlikta akan bir yildiz gibi kayarak
        Kocatepe'den Afyon Ovasi'na atlayacakti.

                                    Nazim Hikmet
YASAMAYA DAIR -I- 

Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
bir sincap gibi mesela,
yani yasamin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
yani, bütün isin gücün yasamak olacak.

Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleginle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin.
hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
hem de en güzel, en gerçek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,
yasamak, yani agir bastigindan.

1947 

YASAMAYA DAIR -II- 

Diyelim ki hastayiz
hem de agir
hem de ameliyatlik,
yani beyaz masadan
kalkmama ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da yine sabirsizlikla bekleyecegiz 
ajans haberlerini...

Diyelim ki, dövüsülmeye deger birseyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orada ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz.
Yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla beraber yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
yani duvarin arkasindaki disariyla.

Yani, nasil, nerede olursak olalim
hic ölünmeyecekmis gibi yasanacak...

1948 

YASAMAYA DAIR -III- 

Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamiz.

Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yigini
yahut ölü bir bulut gibi degil de,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.. 

Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek dünya
yasadim diyebilmen için...

1948 Subat
Nazim Hikmet

TAHIRLE ZUHRE MESELESI

Tahir olmak da ayip degil Zuhre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayip degil,
bütün is Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüserek
mesela kuzey kutbuna kesfe giderken
mesela denerken damarlarinda bir serumu
               ölmek ayip olur mu?

Tahir olmak da ayip degil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayip degil.

Seversin dünyayi doludizgin
ama o bunu farkinda degildir
ayrilmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrilacak
yani sen elmayi seviyorsun diye
elmanin da seni sevmesi sart mi?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artik
yahut hic sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliginden?

Tahir olmak da ayip degil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayip degil.
                           
                           1949
                           Nazim Hikmet
                           Yatar Bursa Kalesinde 4

DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kisrak basi gibi uzanan
        Bu memleket bizim!
Bilekler kan icinde, disler kenetli
                ayaklar ciplak
Ve ipek bir haliya benzeyen toprak
        Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansin el kapilari bir daha acilmasin
Yok edin insanin insana kullugunu
        Bu davet bizim!
Yasamak bir agac gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardescesine
        Bu hasret bizim!
 
                 Nazim Hikmet

21-1-1924

Lambayi yakma, birak,
sari bir insan basi
                düsmesin pencereden kara.
Kar yagiyor
        karanliklara.
Kar yagiyor
ve ben hatirliyorum.

Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü
                koskocaman isiklar...
Ve sehir
        kör bir insan gibi kaldi
                altinda yagan karin.

Lambayi yakma birak!

Kalbe bir bicak gibi giren hatiralarin
dilsiz olduklarini anliyorum.
Kar yagiyor
        ve ben hatirliyorum.

                Nazim Hikmet

VAPUR

     Yürek degil be, carikmis bu, manda gönünden,
     teper ha babam teper
                      paralanmaz
                            teper tasli yollari.
     Bir vapur gecer Varna önünden,
     uy Karadeniz'in gümüs telleri,
     bir vapur gecer Bogaz'a dogru.
     Nazim usulcacik oksar vapuru,
                             yanar elleri...
                                    27 Mayis 1957, Varna

VASIYET 

  Yoldaslar, nasip olmazsa görmek o günü, 
  ölürsem kurtulustan önce yani, 
  alip götürün 
  Anadolu'da bi köy mezarligina gömün beni,  

  Hasan beyin vurdurdugu 
                 irgat Osman yatsin bir yanimda 
  ve cavdarin dibinde topraga cocuklayip 
  kirki cikmadan ölen sehit Ayse öbür yanimda. 

  Traktörle türküler gecsin alt basindan mezarligin 
  seher aydinliginda taze insan, yanik benzin kokusu, 
  tarlalar ortamali, kanallarda su, 
  ne kuraklik, ne candarma korkusu. 
  Biz bu türküleri elbette isitecek degiliz, 
  topragin altinda yatar upuzun 
  cürür kara dallar gibi ölüler, 
  topragin altinda sagir, kör, dilsiz. 
  Ama bu türküleri söylemisim ben, 
                  daha onlar düzülmeden 
  duymusum yanik benzin kokusunu 
  traktörlerin resmi bile cizilmeden.

  Komsulara gelince,
  sehit Ayse'yle irgat Osman, 
  cektiler büyük hasreti sagliklarnda 
  belki farkinda bile olmadan. 

  Yoldaslar, ölürsem o günden önce yani, 
  öylece gibi de görünüyor 
  Anadolu'da bir köy mezarligina gömün beni 
  ve de uyarina gelirse 
               tepemde bir de cinar olursa 
               tas mas da istemez hani. 

                            NAZIM HIKMET
                              (1953) 
GUNESI ICENLERIN TURKUSU



 Bu bir türkü:-
 toprak canaklarda
 günesi icenlerin türküsü!
 Bu bir örgü:-
 alev bir sac örgüsü!
                 kivraniyor;
 kanli, kizil bir mes'ale gibi yaniyor
                          esmer alinlarinda
                  bakir ayaklari ciplak kahramanlarin!
 Ben de gördüm o kahramanlari,
 ben de sardim o örgüyü,
 ben de onlarla
             günese giden
                        köprüden gectim!
 Ben de ictim toprak canaklarda günesi.
 Ben de söyledim o türküyü!

 Yüregimiz topraktan aldi hizini;
 altin yeleli aslanlarin agzini
                           yirtarak
                               gerindik!

 Sicradik;
        simsekli rüzgarlara bindik!.
 Kayalardan
       kayalarla kopan kartallar
 cirpiyor isikta yaldizlanan kanatlarini.
 Alev bilekli süvariler kamciliyor
                   saha kalkan atlarini!


                    AKIN VAR
                            GÜNESE AKIN!
                    GÜNESI ZAPTEDECEGIZ
                            GÜNESIN ZAPTI YAKIN!

 Düsmesin bizimle yola:
 evinde aglayanlarin
                 gözyaslarini
                       boynunda agir bir
                                     zincir
                                       gibi tasiyanlar!
 Biraksin pesimizi
        kendi yüreginin kabugunda yasayanlar!
 Iste:
      su günesten
               düsen
                  ateste
                    milyonlarca kirmizi yürek yaniyor!

 Sen de cikar
 gögsünün kafesinden yüregini;
 su günesten
           düsen
              atese firlat;
 yüregini yüreklerimizin yanina at!

                    AKIN VAR
                            GÜNESE AKIN!
                    GÜNESI ZAPTEDECEGIZ
                            GÜNESIN ZAPTI YAKIN!

 Biz topraktan, atesten, sudan, demirden dogduk!
 Günesi emziriyor cocuklarimiza karimiz,
 toprak kokuyor bakir sakallarimiz!
 Nes'emiz sicak!
         kan kadar sicak,
 delikanlilarin rüyalarinda yanan
                               o <>
                                 kadar sicak!
 Merdivenlerimizin cengelini yildizlara asarak,
 ölülerimizin baslarina basarak
                            yükseliyoruz
                                   günese dogru!
 Ölenler
     dögüserek öldüler;
                 günese gömüldüler.
 Vaktimiz yok onlarin matemini tutmaya!


                    AKIN VAR
                            GÜNESE AKIN!
                    GÜNESI ZAPTEDECEGIZ
                            GÜNESIN ZAPTI YAKIN!

 Üzümleri kan damlali kirmizi baglar tutuyor!
 Kalin tugla bacalar
             kivranarak
                    ötüyor!
 Haykirdi en önde giden,
                 emreden!
 Bu ses!
     Bu sesin kuvveti,
                 bu kuvvet
 yarali ac kurtlarin gözlerine perde
                                  vuran,
 onlari olduklari yerde
                    durduran
                       kuvvet!
 Emret ki ölelim
            emret!
 Günesi iciyoruz sesinde!
 Cosuyoruz,
      cosuyor!..
 Yanginli ufuklarin dumanli perdesinde
 mizraklari gögü yirtan atlilar kosuyor!


                    AKIN VAR
                            GÜNESE AKIN!
                    GÜNESI ZAPTEDECEGIZ
                            GÜNESIN ZAPTI YAKIN!

 TOPRAK BAKIR
       GÖK BAKIR.
 HAYKIR GÜNESI ICENLERIN TÜRKÜSÜNÜ,
 HAY-KIR
     HAYKIRALIM!


                            Nazim Hikmet--1924

ASYA AFRIKA YAZARLARINA

Kardeslerim
bakmayin sari sacli olduguma
ben Asyaliyim
bakmayin mavi gözlu olduguma
ben Afrikaliyim
agaclar kendi dibinde gölge vermez benim orda
                     sizin ordakiler gibi tipki
benim orda arslanin agzindadir ekmek
                ejderler yatar basinda cesmelerin
                ve ölünür benim orda ellisine basilmadan
                     sizin ordaki gibi tipki
bakmayin sari sacli oldugumua
ben Asyaliyim
bakmayin mavi gözlü olduguma
ben Afrikaliyim
okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin
siirler gezer agizdan agiza türküleserek
siirler bayraklasabilir benim orda
                      sizin ordaki gibi
kardeslerim
siska öküzün yanina kosulup siirlerimiz
                             topragi sürebilmeli
pirinc tarlalarinda batakliga girebilmeli
                             dizlerine kadar
bütün sorulari sorabilmeli
bütün isiklari derebilmeli
yol baslarinda durabilmeli
         kilometre taslari gibi siirlerimiz
yaklasan düsmani herkesten önce görebilmeli
cengelde tamtamlara vurabilmeli
ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayincaya kadar
mali mülkü akli fikri cani neyi varsa verebilmeli
                 büyük hürriyete siirleimiz

                           1962
                            Nazim Hikmet
                            Son Siirleri 7

AYAGA KALKIN EFENDILER

Behey! kaburgalarinda ates bir yürek yerine
idare lambasi yanan adam!
Behey armut satar gibi
san'ati okkayla satan san'atkar!
Ettigin kar
    kalmayacak yanina!
soksan da kafani dükkanina,
dükkanini yedi kat yerin dibine soksan;
yine atesimiz seni
yagli saclarindan tutusturarak
bir türbe mumu gibi damla damla eritecek!
Cek elini san'atin yakasindan
                           cek!
                            Cekiniz!

Biyiklari pomadli ahenginiz
süzüyor gözlerini hala
<> karsi!
Fakat bugün
       agzimizdaki ates borularla
caliniyor yeni san'atin marsi!
Yeter artik Yenicami tirasi,
                          yeter!
Ayaga kalkin efendiler...

                                         Nazim Hikmet - 1925

Ben
      senden once ölmek isterim.
      Gidenin arkasindan gelen
      gideni bulacak mi zannediyorsun?
      Ben zannetmiyorum bunu.
      Iyisi mi,beni yaktirirsin,
      odanda ocagin üstüne korsun
                icinde bir kavanozun.
      Kavanoz camdan olsun,
      seffaf, beyaz camdan olsun
                  ki icinde beni görebilesin
      Fedakarligimi anliyorsun :
      vazgectim toprak olmaktan,
      vazgectim cicek olmaktan
                   senin yaninda kalabilmek icin.
      Ve toz oluyorum
      yasiyorum yaninda senin.
      Sonra, sen de ölünce
      kavanozuma gelirsin.
      Ve orada beraber yasariz
      külümün icinde külün
      ta ki bir savruk gelin
      yahut vefasiz bir torun
      bizi ordan atana kadar...
      Ama biz
      o zamana kadar
      o kadar
      karisacagiz
      ki birbirimize,
      atildigimiz cöplükte bile zerrelerimiz
                              yan yana düsecek.
      Topraga beraber dalacagiz.
      Ve bir gün yabani bir cicek
      bu toprak parcasindan nemlenip filizlenirse
      sapinda muhakkak
      iki cicek acacak :
                  biri sen
                  biri de ben.
      Ben
      daha ölümü düsünmüyorum.
      Ben daha bir cocuk doguracagim
      Hayat tasiyor icimden.
      Kayniyor kanim.
      Yasayacagim, ama cok, pek cok,
      ama sen de beraber.
      Ama ölüm de korkutmuyor beni.
      Yalniz pek sevimsiz buluyorum
                       bizim cenaze seklini.
      Ben ölünceye kadar da
      Bu düzelir herhalde.
      Hapisten cikmak ihtimalin var mi bugünlerde?
      Icimden bir sey :
                belki diyor.
                                       18 Subat 1945
                                       Piraye Nazim Hikmet

MEMET

     Karsi yaka memleket,
     sesleniyorum Varna'dan,
                     isitiyor musun?
                        Memet! Memet!

     Karadeniz akiyor durmadan,
     deli hasret, deli hasret,
     oglum, sana sesleniyorum,
                      isitiyor musun?.
                        Memet! Memet!

                                    Varna, 29 Mayis 1957
NIKBINLIK

Güzel günler görecegiz cocuklar,
günesli günler
         göre-
             -cegiz...
Motorlari maviliklere sürecegiz cocuklar,
IsIklI maviliklere
         süre-
             -cegiz...
Actik miydi hele bir 
                   son vitesi,
adedi devir.
     Motorun sesi.
Uuuuuuuy! cocuklar kim bilir
                   ne harikuladedir
        160 kilometre giderken öpüsmesi...

Hani simdi bize
cumalari, pazarlari cicekli bahceler vardir,
           yalniz cumalari
              yalniz pazarlari..
Hani simdi biz
bir peri masali dinler gibi seyrederiz
       IsIklI caddelerde magazalari,
hani bunlar
77 katli yekpare camdan magazalardir.
Hani simdi biz haykiririz
   Cevap:
     acilir kara kapli kitap:
                      zindan..
kayis kapar kolumuzu
          kirilan kemik kan.
Hani simdi bizim soframiza
             haftada bir et gelir.
Ve 
cocuklarimiz isten eve
                  sapsari iskelet gelir..
Hani simdi biz...
Inanin:
  güzel günler görecegiz cocuklar
  günesli günler
             göre-
                 -cegiz.
Motorlari maviliklere sürecegiz cocuklar
IsIklI maviliklere
             süre-
                 cegiz.....
                             1930
                             Nazim Hikmet
                             835 Satir 1.
BIR HAZIN HÜRRIYET

    Satarsin gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
    bir lokma bile tatmadan yogurursun
              bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle calisirsin el kapisinda,
    anani aglatani Karun etmek hürriyetiyle hürsün|

    Sen dogar dogmaz dikilirler tepene,
    isler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
                                   degirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmagin sakaginda düsünürsün
    vicdan hürriyetiyle hürsün|

    Basin ensenden kesik gibi düsük,
    kollarin iki yaninda upuzun,
    büyük hürriyetinle dolasip durursun,
    issiz kalmak hürriyetiyle hürsün|

    En yakin insaninmis gibi verirsin memleketini,
    günün birinde, mesela, Amerika'ya ciro ederler onu
    seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün|

    Yapisir yakana kopasi elleri Valstrit'in,
    günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
    büyük hürriyetinle bir cukura doldurulabilirsin,
    mechul asker olmak hürriyetiyle hürsün|

    Bir alet, bir sayi, bir vesile gibi degil|
    insan gibi yasamaliyiz dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepceyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hatta asilmak hürriyetinle
                                            hürsün|

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatinda,
    hürriyeti secmene luzum yok
    hürsün.

    Bu hürriyet hazin sey yildizlarin altinda.


    1951, Nazim HIKMET'in BU MEMLEKET BIZIM adli kitabindan.

BUGÜN PAZAR

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa günese cikardilar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
                  bu kadar benden uzak
           bu kadar mavi
           bu kadar genis olduguna sasarak
           kimildamadan durdum.
Sonra saygiyla topraga oturdum,
dayadim sirtimi duvara.
Bu anda ne düsmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim.
Toprak, gunes ve ben...
Bahtiyarim...

                         NAZIM HIKMET

GOZLERIMIZ

Gozlerimiz
        seffaf
           temiz
               damlalardir.
Her damlada
       demire can veren dehamizin
                          bir kucucuk
                              zerresi vardir..
Seffaf
    temiz
damlalariyla gozlerimiz
bir umman icinde o kadar birlesti ki,
kayniyan suda buzu
             nasil eritirsiniz,
iste biz de
     birbirimizde
           oyle kaybolduk.
Yukseldi gozlerimizin saheseri
                 demire can veren dehayi bulduk.

Seffaf
  temiz
     damlalariyla gozlerimiz,
bir umman icinde birlesmeseydi eger,
her zerre
   dagilsaydi baska bir yere,
dinamolarla turbinleri ciftlestirerek,
celik daglari suda kof bir kelek gibi donduremezdik..
Ve gozlerimizi yakan
                gecenin atesini
                   $amasiz kibrit gibi sonduremezdik..

                               Nazim Hikmet-1922
                               835 Satir...

HASRET

yuz yil oldu yuzunu gormeyeli
belini sarmayali
gozunun icinde durmayali
aklinin aydinligina sorular sormayali
dokunmayali sicakligina karninin.
yuz yildir bekler beni
                bir sehirde bir kadin.
ayni daldaydik ayni daldaydik
ayni daldan dusup ayrildik
aramizda yuz yillik zaman
                yol yuz yillik.
yuz yildir alaca karanlikta
                kosuyorum ardindan.

                        Nazim Hikmet
MEMLEKETIMI SEVIYORUM
 
Memleketimi seviyorum:
Cinarlarinda kolan vurdum, hapisanelerinde yattim.
Hicbir sey gidermez ic sIkIntImI
memleketimin sarkilari ve tutunu gibi.
 
Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kursun kubbeler ve fabrika bacalari
benim o kendi kendimden bile gizleyerek
sarkik biyikleri altindan gulen halkimin eseridir.
 
Memleketim
Memleketim ne kadar genis:
dolasmakla bitmez tukenmez gibi geliyor insana.
Edirne, Izmir, Ulukisla, Maras, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasini yalniz turkulerinden taniyorum
ve guneye
pamuk isleyenlere gitmek icin
Toroslardan bir kere olsun gecemedim diye
                              utaniyorum.
 
Memleketim:
develer, tiren, Ford arabalari ve hasta esekler,
kavak , sogut ve kirmizi toprak.
 
Memleketim.
Cam ormanlarini, en tatli sulari ve dag basi gollerini seven alabalik
ve onun yarim kilolugu
pulsuz gumus derisinde kiziltilarla
Bolu'nun Abant golunde yuzer.
 
Memleketim:
Ankara ovasinda keciler:
kumral, ipekli, uzun kurklerin parildamasi.
Yagli, agir findigi Giresun'un
Al yanaklari mis gibi kokan Amasya Elmasi,
zeytin, incir, kavun ve renk renk salkim salkim uzumler
ve sonra kara saban
ve sonra kara sigir:
ve sonra: ileri, guzel, iyi
                 her seyi
hayran bir cocuk sevinci ile kabule hazir
caliskan, namuslu, yigit insanlarim
                   yari ac, yari tok
                            yari esir...
 
YINE MEMLEKETIM USTUNE SOYLENMISTIR
 
Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldi senin ora isi
ne yollarini tasimis ayakkabim,
son mintanin da sirtimda paralandi coktan,
                         sile bezindendi.
Sen simdi yalniz sacimin akinda,
                        enfarktinda yuregimin,
alnimin cizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...       (PIRAG 8 Nisan 1958)

SENI DUSUNMEK

seni dusunmek guzel sey
seni dusunmek umitli sey
dunyanin en guzel sesinden
en guzel sarkiyi dinlemek gibi bir sey
fakat artik umit yetmiyor bana
ben artik sarki dinlemek degil
sarki soylemek istiyorum
seni dusunmek guzel sey

                  NAZIM HIKMET

YINE SANA DAIR

Sende, ben, kutba giden bir geminin serguzestini,
sende, ben, kumarbaz macerasini kesiflerin,
sende uzakligi, 
sende, ben, imkansizlgi seviyorum.

Gunesli bir ormana dalar gibi dalmak gozlerine
ve kan ter icinde, ac ve ofkeli,
ve bir avci istihasiyla etini dislemek senin.

Sende, ben, imkansizligi seviyorum,
fakat asla umitsizligi degil...

                             1948
                             Nazim Hikmet
                             Siirler 4.

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

                Akrep gibisin kardesim,
                korkak bir karanlik içindesin akrep gibi...
                Serçe gibisin kardesim,
                serçenin telasi içindesin.
                Midye gibisin kardesim,
                midye gibi kapali rahat.
                Ve sönmüs bir yanardag agzi gibi korkunçsun kardesim.
                Bir degil,
                bes degil,
                   milyonlarcasin maalesef.
                Koyun gibisin kardesim,
                gocuklu celep kaldirinca sopasini
                     sürüye katiliverirsin
                ve adeta magrur, kosarsin salhaneye.
                Dünyanin en tuhaf mahlukusun yani,
                hani su derya içinde olup
                deryayi bilmiyen baliktan da tuhaf.
                Ve bu dünyada, bu zulüm
                     senin sayende.
                Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek
                ve hala sarabimizi vermek için
                     üzüm gibi eziliyorsak,
                kabahat senin
                     demege de dilim varmiyor ama,
                kabahatin çogu senin, canim kardesim!

                1949

BUYUK INSANLIK

Buyuk insanlik gemide guverte yolcusu
                      tirende ucuncu mevki
                      sosede yayan
                      buyuk insanlik.

Buyuk insanlik sekizinde ise gider
                      yirmisinde evlenir
                      kirkinda olur
                      buyuk insanlik.

Ekmek buyuk insanliktan baska herkese yeter
                      pirinc de oyle
                      seker de oyle
                      kumas da oyle
                      kitap da oyle
           buyuk insanliktan baska herkese yeter

Buyuk insanligin topraginda golge yok
                      sokaginda fener
                      penceresinde cam
ama umudu var buyuk insanligin
                      umutsuz yasanmiyor.

                       1958
                       Nazim Hikmet
                       Yeni Siirler 6


Onlar umidin dusmanidir, sevgilim,
akar suyun,
        meyve caginda agacin,
        serpilip gelisen hayatin dusmani.
Cunku olum vurdu damgasini alinlarina:
                 - curuyen dis, dokulen et-,
            bir daha geri donmemek uzre yikilip gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolasacaktir elini kolunu sallaya sallaya,
dolasacaktir en sanli elbisesiyle: isci tulumuyla
                          bu guzelim memlekette hurriyet....
                                                            Nazim Hikmet-1945

Bursada havlucu Recebe,
Karabuk fabrikasinda tesviyeci Hasana dusman,
fakir-koylu Hatce kadina,
irgat Suleymana dusman,
sana dusman, bana dusman,
dusunen insana dusman,
vatan ki bu insanlarin evidir,
sevgilim, onlar vatana dusman...
                                Nazim Hikmet - 1945

25 Eylul 1945

Meydan yerinde kampana vurdu.
Nerdeyse koguslarin kapilari kapanir.
Bu sefer hapislik uzun surdu biraz :
       8 yil...
Yasamak umitli bir istir, sevgilim.
Yasamak : 
       seni sevmek gibi ciddi bir istir.

Nazim Hikmet - 1946

DON KISOT

Ölümsüz gençligin sövalyesi,
ellisinde uyup yüreginde çarpan aklina
bir Temmuz sabahi fethine çikti
güzelin, dogrunun ve haklinin:
Önünde magrur, aptal devleriyle dünya,
altinda mahzun ve kahraman Rosinant'i.

Bilirim, hele bir düsmeye gör hasretin halisine, hele bir de tam okka
dört yüz dirhemse yürek, yolu yok, Don Kisot'um benim, yolu yok,
                 yel degirmenleriyle dövüsülecek.
Haklisin, elbette senin Dulsinya'ndir dünyanin en güzel kadini,
elbette sen haykiracaksin bunu
                     bezirganlarin suratina,
ve alasagi edecekler seni
                          bir temiz pataklayacaklar seni.
Fakat sen, yenilmez sövalyesi susuzlugumuzun, sen, bir alev gibi
yanmakta devam edeceksin
                            agir, demir kabugunun içinde
ve Dulsinya bir kat daha güzellesecek.

1947
Nazim Hikmet
Tüm Eserleri 7.


GOZLERIN

Gozlerin gozlerin gozlerin
ister hapisaneme, ister hastaname gel,
gozlerin gozlerin gozlerin hep guneste,
su mayis ay sonlarinda oyledir iste
Antalya tarafinda ekinler seher vakti.

Gozlerin gozlerin golzerin
kac defa karsimda agladilar
         cirilciplak kaldi gozlerin
alti aylik cocuk gozleri gibi kocaman ve cirilciplak,
fakat bir gun bile gunessiz kalmadilar.

Gozlerin gozlerin gozlerin,
gozlerin bir mahmurlasmayagorsun
sevincli bahtiyar
          alabildigine akilli ve mukemmel
dillere destan bir seyler oluyor dunyaya sevdasi insanin.

Gozlerin gozlerin gozlerin,
sonbaharda oyledir iste kestanelikleri Bursa'nin
ve yaz yagmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat Istanbul.

Gozlerin gozlerin gozlerin,
gun gelecek gulum, gun gelecek,
kardes insanlar birbirine
senin gozlerinle bakacaklar gulum,
          senin gozlerinle bakacaklar.

                                   1956
                                   Nazim Hikmet
                                   Yeni Siirleri 6.






MEMEDE SON MEKTUBUMDUR

Bir yandan cellatlar girdi araya,
Bir yandan, oyun etti bana
        bu mendebur yurek,

Nasip olmayacak Memed'im yavrum,
        seni bir daha gormek.

Biliyorum,
bugday basagi gibi delikanli olacaksin,
        ben de oyleydim gencligimde,
              kumral, ince, uzun;

gozlerin ananinkiler gibi kocaman,
bazen de bir parca bir tuhaf mahzun;
alnin alabildigine aydinlik;
herhalde sesin de olacak
              - berbatti benimkisi -

turkuler doktureceksin yanik mi yanik...
Konusmasini mi bileceksin
              - ben de becerirdim o isi
              sinirlenmedigim zamanlar -

bal damlayacak dilinden.
Vay, Memet, kizlarin cekecegi var
              senin elinden.

Muskuldur
     babasiz buyutmek erkek evladi.

Anani uzme oglum,
     ben guldurmedim yuzunu,
           sen guldur.

Anan,
ipek gibi kuvvetli, ipek gibi yumusak;
anan,
nineliginde bile guzel olacak
      onu ilk gordugum gunku gibi,
            Bogazici'nde,
            on yedisinde
            ay isigi, gunisigi, can erigi,
                   dunya guzeli.

Anan,
ayrildik bir sabah,
       bulusmak uzre,
       bulusamadik.

Anan,
analarin en iyisi en akillisi,
       yuz yil yasar insallah...

Olmekten, oglum korkmuyorum,
ama ne de olsa
       is arasinda bazen
             irkilip ansizin,

yahut yalnizliginda uyku oncesinin
       gunleri saymak biraz zor.

Dunyada doymak olmuyor, Memet,
       doymak olmuyor...

Dunyada kiraci gibi degil,
yazliga gelmis gibi de degil,
yasa dunyada babanin eviymis gibi...
Tohuma, topraga, denize inan.
       Insana hepsinden once.

Bulutu, makinayi, kitabi sev,
        insani hepsinden once.

Kuruyan dalin
    sonen yildizin
          sakat hayvanin
                duy kederini,
    hepsinden once de insanin.

Sevindirsin seni cumlesi nimetlerin
sevindirsin seni karanlik ve aydinlik,
sevindirsin seni dort mevsim.
ama hepsinden once insan sevindirsin seni.
Memet,
memleketler icinde bir sirin memlekettir
                  Turkiye,
                       bizim memleket,
insani da,
    su katilmamisi,
           caliskandir, agirbasli, yigittir,
                ama dehsetli fakir.
.............
...............
Memet,
ben dilimden, turkulerimden,
tuzumdan, ekmegimden uzakta,
anana hasret, sana hasret,
yoldaslarima, halkima hasret olecegim,
ama surgunde degil,
      gurbet ellerde degil,

olecegim ruyalarimin memleketinde,
      beyaz sehrinde en guzel gunlerimin.
.............
...............

                                
OTOBIYOGRAFI

1902'de dogdum
dogdugum sehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yasimda Halep'te pasa torunlugu ettim 
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite ögrenciligi 
kirk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konuklugu 
ve on dördümden beri sairlik ederim

kimi insan otlarin kimi insan baliklarin çesidini bilir
                                    ben ayriliklarin
kimi insan ezbere sayar yildizlarin adini
                                    ben hasretlerin

hapislerde de yattim büyük otellerde de
açlik çektim açlik girevi de içinde ve tatmadigim yemek yok gibidir

otuzumda asilmami istediler
kirk sekizimde Baris Madalyasinin bana verilmesini
                                            verdiler de
otuz altimda yarim yilda geçtim dört metre kare betonu 
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pirag'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun basinda 924'de 
961'de ziyaret ettigim anitkabri kitaplaridir

partimden koparmaga yeltendiler beni
                             sökmedi
yikilan putlarin altinda da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadasla yürüdüm üstüne ölümün 
52'de çatlak bir yürekle dört ay sirtüstü bekledim ölümü

sevdigim kadinlari deli gibi kiskandim
su kadarcik haset etmedim Sarlo'ya bile
aldattim kadinlarimi
konusmadim arkasindan dostlarimin

içtim ama aksamci olmadim
hep alnimin teriyle çikardim ekmek parami ne mutlu bana 
baskasinin hesabina utandim yalan söyledim
yalan söyledim baskasini üzmemek için
             ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçaga otomobile
çogunluk binemiyor
operaya gittim
        çogunluk gidemiyor adini bile duymamis operanin 
çogunlugun gittigi kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
        camiye kiliseye tapinaga havraya büyücüye 
        ama kahve falima baktirdigim oldu

yazilarim otuz kirk dilde basilir
          Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadim daha
yakalanmam da sart degil
basbakan filan olacagim yok
meraklisi da degilim bu isin
bir de harbe girmedim
siginaklara da inmedim gece yarilari
yollara da düsmedim pike yapan uçaklarin altinda 
ama sevdalandim altmisima yakin
sözün kisasi yoldaslar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
                              insanca yasadim diyebilirim
ve daha ne kadar yasarim
                   basimdan neler geçer daha
                                             kim bilir
Nazim Hikmet - 1961

EN MUHIM MESELE
  Toprak doyurasi gozleri doymuyor
  Cok cok para kazanmak istiyorlar;
  oldurmemiz, olmemiz lazim geliyor
  cok cok para kazanmalari icin.

  Elbet de asikare yapmiyorlar bunu :
  renk renk fener asmislar kuru dallara,
  yalanlari salmislar yollara,
  hepsinin de kuyrugu telli pullu.

  Davullar dovuluyor pazar yerinde
  cadirlarda kaplan adam, deniz kizi, kesik bas,
  pembe donlu canbazlar tellerin uzerinde
  hepsininde yuzu gozu boyali.

  Aldanip aldanmamak,
                Iste butun mesele.
  Aldanmazsak : variz!
  Aldanirsak : yok!
                     Nazim Hikmet 1951

NE GUZEL SEY HATIRLAMAK SENI...

                               Ne guzel sey hatirlamak seni;
                               Olum ve zafer haberleri icinden.
                               hapiste
                               ve yasim kirki gecmis iken...

                               Ne guzel sey hatirlamak seni;
                               Bir mavi kumasin ustunde unutulmus
                               elin
                               ve saclarinda
                               vakur yumusakliginda canimin ici
                               Istanbul topraginin...
                               icimde ikinci bir insan gibidir 
                               seni sevmek saadeti...
                               Parmaklarin ucunda kalan kokusu 
                               sardunya yapraginin
                               gunesli bir rahatlik
                               ve etin daveti;
                               kipkizil cizgilerle bolunmus 
                               sicak
                               koyu bir karanlik...

                               Ne guzel sey hatirlamak seni;
                               yazmak sana dair
                               hapiste sirtustu yatip seni dusunmek,
                               filanca gun, falanca yerde soyledigin
                               soz, 
                               kendisi degil
                               edasindaki dunya...

                               Ne guzel sey hatirlamak seni;
                               Sana tahtadan birseyler oymaliyim yine:
                               bir cekmece
                               bir yuzuk, 
                               ve uc metre kadar ince ipekli
                               dokumaliyim.

                               Ve hemen 
                               firlayarak yerimden
                               penceremde demirlere yapisarak
                               hurriyetin sutbeyaz maviligine
                               sana yazdiklarimi bagira bagira
                               okumaliyim...

                               Ne guzel sey hatirlamak seni;
                               Olum ve zafer haberleri icinden,
                               hapiste
                               ve yasim kirki gecmis iken...

                               NAZIM HIKMET


                               

                               KELIMELERIN

                               Bu gec vakit
                               bu sonbahar gecesinde
                               kelimelerinle doluyum.
                               Zaman gibi, madde gibi ebedi,
                               goz gibi ciplak, 
                               el gibi agir
                               ve yildizlar gibi piril piril
                               kelimeler.

                               Kelimelerin geldiler bana
                               yureginden, kafandan, etindendiler.

                               Kelimelerin getirdiler seni,
                               onlar: ana
                               onlar: kadin
                               ve yoldas olan...
                               Mahzundular, aciydilar, sevincli,
                               umutlu,
                               kahramandilar,
                               kelimelerin insandilar...

                               NAZIM HIKMET

                             
Mavi Liman

   Cok yorgunum, beni bekleme kaptan.
   Seyir defterini baskasi yazsin.
   Cinarli, kubbeli, mavi bir liman.
   Beni o limana cikaramazsin...

                (N. Hikmet, 1957)

BEN SENI ISTERIM

                               Ruzgar akar gider,
                               ayni kiraz dali bir kere bile
                               Sallanmaz ayni ruzgarla.
                               Agacta kuslar civildasir:
                               kanatlar ucmak ister
                               Kapi kapali:
                               zorlayip acmak ister.
                               Ben seni isterim:
                               senin gibi guzel,
                               dost
                               ve sevgili olsun hayat...
                               Biliyorum henuz bitmedi
                               sefaletin ziyafeti...
                               Bitecek fakat...

                               NAZIM HIKMET

                               ***

                               MAVI GOZLU DEV,MINNACIK
                               KADIN 
                               VE HANIMELLERI

                               O mavi gozlu bir devdi.
                               Minnacik bir kadin sevdi.
                               Kadinin hayali minnacik bir evdi,
                               bahcesinde ebruliii
                               hanimeli acan bir ev.

                               Bir dev gibi seviyordu dev
                               Ve elleri oyle buyuk isler icin 
                               hazirlanmisti ki devin,
                               yapamazdi yapisini
                               calamazdi kapisini
                               bahcesinde ebruliii
                               hanimeli 
                               acan evin.

                               O mavi gozlu bir devdi.
                               Minnacik bir kadin sevdi.
                               Mini minnacikti kadin.
                               Rahata acikti kadin, 
                               yoruldu devin buyuk yolunda.

                               Ve elveda! deyip mavi gozlu deve
                               girdi zengin bir cucenin kolunda

                               bahcesinde ebruliii
                               hanimeli 
                               acan eve.

                               Simdi anliyor ki mavi gozlu dev.
                               Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz,
                               bahcesinde ebruliii
                               hanimeli 
                               acan ev...

                               NAZIM HIKMET

                               ***

                               GOZLERINE BAKARKEN

                               Gozlerine bakarken
                               gunesli bir toprak kokusu 
                               vuruyor basima,
                               bir bugday tarlasinda, ekinlerin icinde
                               kayboluyorum...
                               Yesil piriltilarla ucsuz bucaksiz bir
                               ucurum
                               durup dinlenmeden degisen ebedi madde
                               gibi gozlerin:
                               sirrini hergun bir parca veren
                               fakat hicbir zaman 
                               busbutun teslim olmayacak olan...

                               NAZIM HIKMET

ONLAR

       Onlar ki toprakta karinca,
                              suda balik,
                                      havada kus kadar
                                              cokturlar;
       korkak,
             cesur,
                  cahil,
                       hakim
                            ve cocukturlar
       ve kahreden ve
                 yaratan ki onlardir,
       destanimizda yalniz onlarin maceralari vardir.

       Onlar ki uyup hainin igvasina
       sancaklarini elden yere dusururler
       ve dusmani meydanda koyup
       kacarlar evlerine
       ve onlar ki bir nice murtada hancer usururler
       ve yesil bir agac gibi gulen
       ve merasimsiz aglayan
       ve ana avrat kufreden ki onlardir,
       destanimizda yalniz onlarin maceralari vardir.
         Demir,
            komur
                 ve seker
       ve kirmizi bakir
       ve mensucat
       ve sevda ve zulum ve hayat
       ve bilcumle sanayi kollarinin
       ve gokyuzu
                 ve sahra
                         ve mavi okyanus
       ve kederli nehir yollarinin,
       surulmus topragin ve sehirlerin bahti
                 bir safak vakti degismis olur,
       bir safak vakti karanligin kenarindan
              onlar agir ellerini topraga basip
                                 dogrulduklari zaman.

       En bilgin aynalara
             en renkli sekilleri aksettiren onlardir.
       Asirda onlar yendi, onlar yenildi.
       Cok sozler edildi onlara dair
       ve onlar icin:
         zincirinden baska kaybedecek seyleri yoktur,
                                               denildi.

                                            Nazim Hikmet

SEN

sen esirligim ve hurriyyetimsin,
ciplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.

Sen ela gozlerinde yesil hareler,
sen buyuk, guzel ve muzaffer
ve ulasildikca ulasilmaz olan hasretimsin...

                           1948
                           
KARANLIKTA KAR YAGIYOR

Ne maveradan ses duymak,
ne satirlarin nescine koymak o <>,
ne bir kuyumcu merakiyla islemek kafiyeyi,
ne guzel laf, ne derin kelam...
Cok sukur
  hepsinin
     hepsinin ustundeyim bu aksam.

Bu aksam
bir sokak sarkicisiyim hunersiz bir sesim var;
sana,
senin isitemeyecegin bir sarkiyi soyleyen bir ses.

Karanlikta kar yagiyor,
sen Madrid kapisindasin.
Karsinda en guzel seylerimizi
    umidi, hasreti, hurriyeti
        ve cocuklari olduren bir ordu.

Kar yagiyor.
Ve belki bu aksam
islak ayaklarin usuyordur.
Kar yagiyor,
ve ben simdi dusunurken seni
surana bir kursun saplanabilir
ve artik bir daha
           ne kar, ne ruzgar, ne gece...

Kar yagiyor
ve sen boyle <> deyip
                  Madrid kapisina dikilmeden once
                  herhalde vardin.
Kimdin, nerden geldin, ne yapardin?
Ne bileyim,
      mesela;
Astorya komur ocaklarindan gelmis olabilirsin.
Belki alninda kanli bir sargi vardir ki
kuzeyde aldigin yarayi saklamaktadir.
Ve belki varoslarda son kursunu atan sedin
<> motorlari yakarken Bilbao'yu.
Veyahut herhangi bir
Konte Fernando Valaskerosi de Kortoba'nin ciftliginde
                                [irgatlik etmisindir.
Belki <>da kucuk bir dukkanin vardi,
renkli Ispanyol yemisleri satardin.
Belki hicbir hunern yoktu, belki gayet guzeldi sesin.
Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakultesindensin
ve parcalandi universite mahallesinde
bir Italyan tankinin tekerlekleri altinda kitaplarin.
Belki dinsizsin,
belki boynunda bir sicim, bir kucuk hac.
Kimsin, adin ne, tevelludun kac?
Yuzunu hic gormedim ve gormeyecegim.
Bilmiyorum
belki yuzun hatirlatir
Sibirya'da Kolcak'i yenenleri
belki yuzunun bir tarafi biraz
bizim Dumlupinar'da yatana benziyordur
ve belki bir parca hatirlatiyorsun Robespiyer'i.
Yuzunu hic gormedim ve gormeyecegim,
adimi duymadin ve hic duymayacaksin.
Aramizda denizler, daglar,
          benim kahrolasi aczim
ve <> var.
Ben ne senin yanina gelebilir,
      ne sana bir kasa kursun,
           bir sandik taze yumurta,
                bir cift yun corap gonderebilirim.
Halbuki biliyorum,
bu soguk karli havalarda
iki ciplak cocuk gibi usumektedir
Madrid kapisini bekleyen islak ayaklarin.
Biliyorum,
ne kadar buyuk, ne kadar guzel sey varsa,
insanogullari daha ne kadar buyuk
          ne kadar guzel sey yaratacaklarsa,
yani o korkunc hasreti, daussilasi icimin
guzel gozlerindedir
       Madrid kapisindaki nobetcimin.
Ve ben ne yarin, ne dun, ne bu aksam
onu sevmekten baska bir sey yapamam.

                       Nazim Hikmet (25.12.1937)

KARIMA MEKTUP

                                      11-11-1933
                                      Bursa
                                      Hapisanesi
Bir tanem!
Son mektubunda:
"Basim sizliyor
                         yüregim sersem!"
                                            diyorsun.
"Seni asarlarsa
                 seni kaybedersem;"
                                 diyorsun;
                                         "yasiyamam!"
Yasarsin karicigim,
kara bir duman gibi dagilir hatiram rüzgarda; yasarsin kalbimin
kizil saçli bacisi
en fazla bir yil sürer
                 yirminci asirlilarda
                                  ölüm acisi.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
                      razi olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavalli bir çingenenin
                   killi, siyah bir örümcege benzeyen eli
                                                     gecirecekse eger
                                                             ipi bogazima,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
                                       bosuna bakacaklar
                                                      Nazima!

Ben,
alaca karanliginda son sabahimin
dostlarimi ve seni görecegim,
ve yalniz
yari kalmis bir sarkinin acisini
                                         topraga götürecegim...

Karim benim!
Iyi yürekli
altin renkli,
gözleri baldan tatli arim benim:
ne diye yazdim sana
                   istendigini idamimin,
daha dava ilk adiminda
ve bir salgam gibi koparmiyorlar
                           kellesini adamin.

Haydi bunlara bos ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eger
         bana fanila bir don al,
tuttu bacagimin siyatik agrisi,
Ve unutma ki
daima iyi seyler düsünmeli
                     bir mahbusun karisi.

Nazim Hikmet

KARLI KAYIN ORMANINDA

Karli kayin ormaninda
yuruyorum geceleyin
Efkarliyim, efkarliyim,
elini ver, nerde elin?

Ayisigi renginde kar,
kece cizmelerim agir.
Icimde calinan islik
beni nereye cagirir?

Memleket mi, yildizlar mi,
gencligim mi daha uzak?
Kayinlarin arasinda
bir pencere, sari, sicak.

Ben ordan gecerken biri:
<>
Girip yerden selamlasam
hane icindekileri.

Eski takvim hesabiyle
bu sabah basladi bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladigim oyuncaklar.

Kurulmamis zemberegi
kuskun duruyor kamyonet,
yuzduremedi legende
beyaz kotrasini Memet.

Kar tertemiz, kar kabarik,
yuruyorum yumusacik.
Dun gece on bir bucukta
olmus Berut, tanisirdik.

Bende boz bir halisi var
bir de kitabi, imzali.
Elden ele gecer kitap,
daha yuz yil yasar hali.

Yedi tepeli sehrimde
biraktim gonca gulumu.
Ne olumden korkmak ayip,
ne de dusunmek olumu.

En acayip gucumuzdur,
kahramanliktir yasamak:
Olecegimizi bilip
olecegimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gencligim mi, yildizlar mi?
Bayramoglu, Bayramoglu,
olumden ote koy var mi?

Geceleyin, karli kayin
ormaninda yuruyorum,
Karanlikta etrafimi
gunduz gibi goruyorum.

Simdi surdan saptim miydi,
sose, tirenyolu, ova.
Yirmi bes kilometreden
piril pirildir Moskova...

           Nazim Hikmet

KOSMOSUN KARDESLIGI ADINA

Kosmosta bizden baska dusunen var mi
var
bize benzer mi
bilmiyorum
biz ona benzer ama cayirdan nazik
belkide akarsuyun savkina benzer
belki cirkindir bizden
karincaya benzer ama traktorden iri
belki de kapi gicirtisina benzer
belki ne guzeldir ne de cirkin
belki tipa tip bize benzer
ve yildizlardan birinde
hangisinde bilmiyorum
yildizlardan birine konusacak elcimiz
hangi dilde bilmiyorum
yildizlardan birinde konusacak elcimiz  onunla
'Tovarish' diyecek
ne us kurmaya geldim yildizina
ne petrol ne yemis imtiyazi istemeye
Koka-kola satacak da degilim
selamlamaya geldim seni yeryuzu umutlari adina
bedava ekmek bedava karanfil adina
mutlu emekler mutlu dinlenmeler adina
'yarin yanagindan gayri her herde her seye hep beraber'
diyebilmek adina
   evlerin
      yurtlarin
               ve kosmosun kardesligi adina.

                Nazim HIKMET RAN, Nisan 961-Paris

KUVAYI MILLIYE DESTANINDAN
BIRINCI BAP
YIL 1918 - 1919
ve
KARAYILAN HIKAYESI
     Atesi ve ihaneti gorduk
     ve yanan gozlerimizle durduk
                      bu dunyanin uzerinde.
     Istanbul 918 Tesrinlerinde,
     Izmir 919 Mayisinda
     ve Manisa, Menemen, Aydin, Akhisar :
                         Mayis ortalarindan
                               Haziran ortalarina kadar
     yani tutun kirma mevsimi,
                yani, arpalar bicilip
                               bugdaya baslanirken
                                          yuvarlandilar...
      Adana,
           Antep,
                 Urfa,
                      Maras:
                        dusmus
                             dovusuyordu...

     Atesi ve ihaneti gorduk.
     Ve kanli bankerler pazarinda
                       memleketi alamana satanlar,
     yan gelip olulerin uzerinde yatanlar
     dustuler can kaygusuna
     ve kurtarmak icin baslarini halkin gazabindan
     karanliga karisarak basip gittiler.
     Yaraliydi, yorgundu, fakirdi millet,
    en azili duvellerle dovusuyordu fakat,
                  dovusuyordu, kole olmamak icin iki kat,
                               iki kat soyulmamak icin.

     Atesi ve ihaneti gorduk.
     Murat nehri, Canik daglari ve Firat,
     Yesilirmak, Kizilirmak,
     Gultepe, Tilbesar Ovasi,
                   gordu uzun disli Ingiliz'i.
     Ve Aksu'yla Kopsu,
     Karagol'le Sogut Golu
     ve gumus basamakli turbesinde yatan
                             buyuk, asik olu,
     sapksi horoz tuylu Italyan'i gordu.
     Ve Cukurova,
     kiyasiya duzluk,
     ucurumlar, yamaclar, daglar kiyasiya
     ve Seyhan, ve Ceyhan
     ve kara gozlu Yuruk kizi,
     gordu mavi uniformali Fransiz'i.
     Ve devam ettik atesi ve ihaneti gormekte.
     Esraf ve ayan mutehayyizanin cogu,
     ve agalar:
     Bagdasar Aga'dan
              Kellesi Buyuk Mehmet Aga'ya kadar,
    kara donlu koylulerden.
     Ve bizim tarafa gecenler oldu
                       Tunuslu ve Hiindli kolelerden.
     Ve Turkistanli Haci Ahmet,
     kisik gozleri,
                  seyrek sakali,
                               hafif makinali tufegiyle
                               daglarda bir basina dolasti.
     Ve sabahleyin ve ogle sicaginda ve aksamustu
     ve ayisiginda ve yildiz alacasinda geceleyin,
                   ne zaman sikissa bizimkiler,
           peyda oluverdi yerden biter gibi o
     ve ates etti
               ve dusmani dagitti
                               ve kayboldu daglarda yine.
     Atesi ve ihaneti gorduk.
     Dayandik,
     dayandik her yanda,
     dayandik Izmir'de, Aydin'da,
     Adana'da dayandik,
     dayandik, Urfa'da, Maras'ta, Antep'te.

     Antepliler silahsor olur,
     ucan turnayi gozunden
     kacan tavsani ard ayagindan vururlar
     ve arap kisraginin ustunde
     taze yesil selvi gibi ince uzun dururlar.
     Antep sicak,
             Antep cetin yerdir.
     Antepliler silahsor olur.
     Antepliler yigit kisilerdir.

     Karayilan
            Karayilan olmazdan once
     Antep koyluklerinde irgatti.
     Belki rahatsizdi, belki rahatti,
     bunu dusunmege vakit birakmiyordular,
     yasiyordu bir tarla sicani gibi
     ve korkakti bir tarla sicani kadar.
     Yigitlik atla, silahla, toprakla olur,
     onun ati, silahi, topragi yoktu.
     Boynu yine boyle cop gibi ince
                ve boyle kocaman kafaliydi
                          Karayilan
                             Karayilan olmazdan once.

     Dusman Antep'e girince
     Antepliler onu
              korkusunu saklayan
                        bir fistik agacindan
                                     alip indirdiler.

     Altina bir at cekip
                eline bir mavzer
                                verdiler.

     Antep cetin yerdir.
     Kirmizi kayalarda
                      yesil kertenkeleler.
     Sicak bulutlar dolasir havada
                                 ileri geri...

     Dusman tutmusu tepeleri,
     dusmanin topu vardi.
     Antepliler duz ovada
                    sikismislardi.
     Dusman sarapnel dokuyordu,
     topragi kokunden sokuyordu.
     Dusman tutmustu tepeleri.
     Akan: Antep'in kaniydi.

     Duz ovada bir gul fidaniydi
               Karayilan'in
                      Karayilan olmazdan onceki siperi.
     Bu fidan oyle kucuk,
     korkusu ve kafasi oyle buyuktu ki onun,
     namliya tek fisek surmeden
                 yatiyordu yuzukoyun.

     Antep sicak,
             Antep cetin yerdir.
     Antepliler sihahsor olur.
     Antepliler yigit kisilerdir.
     Fakat dusmanin yopu vardi.
     Ve ne care, kader,
                 duz ovayi Antepliler
                            dusmana birakacaklardi.

      olmazdan once
                  umurunda degildi Karayilan'in
                  kiyamete kadar dusmana verseler Antep'i.
     Cunku onu dusunmege alistirmadilar.
     Yasadi toprakta bir tarla sicani gibi,
     korkakti da bir tarla sicani kadar.

     Siperi bir gul fidaniydi onun,
     gul fidani dibinde yatiyordu ki yuzukoyun
                ak bir tasin ardindan
                         kara bir yilan
                                  cikardi kafasini.
     Derisi isil,
           gozleri atesten al,
                       dili cataldi.
     Birden bir kursun gelip
                    kafasini aldi.
     Hayvan devrildi kaldi.

     Karayilan
         Karayilan olmazdan once
     kara yilanin encamini gorunce
     haykirdi avaz avaz
             omrunun ilk dusuncesini:
       

     Ve bir tarla sicani gibi yasayip
     bir tarla sicani kadar korkak olan,
     firlayip atlayinca ileri
     bir dehset aldi Anteplileri,
                     segirttiler pesince.
     Dusmani tepelerde yediler.
     Ve bir tarla sicani gibi yasayip
     bir tarla sicani gibi korkak olana:
                           KARAYILAN dediler.

     

     Ve biz de bunu boylece duyduk
     ve cetesinin basinda yillarca nami yuruyen
                                   Karayilan'i
                                   ve Anteplileri
                                   ve Antep'i
                   aynen duyup isittigimiz gibi
                   destanimizin birinci babina koyduk.

                                       Nazim Hikmet
KIZ COCUGU

Kapilari calan benim
kapilari birer birer.
Gozunuze gorunemem
goze gorunmez oluler.

Hirosima'da oleli
oluyor bir on yil kadar.
Yedi yasinda bir kizim,
buyumez olu cocuklar.

Saclarim tutustu once,
gozlerim yandi kavruldu.
Bir avuc kul oluverdim,
kulum havaya savruldu.

Benim sizden kendim icin
hicbir sey istedigim yok.
Seker bile yiyemez ki
kagit gibi yanan cocuk.

Caliyorum kapinizi
teyze, amca, bir imza ver.
Cocuklar oldurulmesin
seker de yiyebilsinler.

CEVIZ AGACI

Basim kopuk kopuk bulut, icim disim deniz,
ben bir ceviz agaciyim Gulhane parkinda,
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkindasin, ne polis farkinda.

Ben bir ceviz agaciyim Gulhane parkinda,
Yapraklarim suda balik gibi kivil kivil.
Yapraklarim ipek mendil gibi tiril tiril.
kopariver, gozlerinin, gulum, yasini sil
Yapraklarim ellerimdir tam yuz bin elim var,
Yuz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a.
Yapraklarim gozlerimdir. Sasarak bakarim.
Yuz bin gozle seyrederim seni, Istanbul'u.
Yuz bin yurek gibi carpar, carpar yapraklarim.

Ben bir ceviz agaciyim Gulhane parkinda,
Ne sen bunun farkindasin, ne polis farkinda.
                                        Nazim Hikmet

Aralik 1998, Ogün SAZOVA

TURK KOYLUSU 

 O, topraktan ogrenip 
               kitapsiz bilendir. 
 Hoca Nasreddin gibi aglayan
             Bayburtlu Zihni gibi gulendir. 
 Ferhattir, 
     Keremdir 
        ve Keloglandir... 
 Yol gorunur onun garip serine, 
 analar, babalar umudu keser, 
 Kahbe felek ona eder oyunu 
 Carsambayi sel alir, 
 Bir yar sever, 
           el alir, 
 kanadi kirilir 
                collerde kalir, 
 olmeden mezara koyarlar onu. 
 O " Yunus-u bicaredir 
 Bastan ayaga yaredir", 
 agu icer su yerine. 
 Fakat bir kere dert anlayan dusmeyegorsun onlerine 
 ve bir kere vakit erisip 
                      " Gayrik yeter!..." 
                                  demesinler. 
 Bunu dediler mi, 
 " Israfil surunu urur, 
            mahlukat yerinde durur ", 
 topragin nabzi baslar 
                    onun nabizlarinda atmaga, 
 Ne kendi nesfini korur 
                      ne dusmani kayirir, 
 " Daglari yirtip ayirir, 
 kayalari kesip yol eyler abihayat akitmaga... " 

                               NAZIM  HIKMET 
                                  (1939)  
                           (Kuvayi Milliye'den)



9 Ekim 1945 

        Dün gece rüyama girdin : 
        dizimin dibinde oturuyormusun. 
        Basini kaldirdin, kocaman, sari gözlerini bana çevirdin. 
        Bir seyler soruyormusun. 
        Islak dudaklarin kapanip açiliyor, 
                                        sesini duymuyorum ama. 
          

        Gecenin içinde bir yerlerde aydinlik bir haber gibi saat çaliyor. 
        Havada fisiltisi bassizligin ve sonsuzlugun. 
        Kirmizi kafesinde, kanaryamin : "Memo"mun türküsü, 
        sürülmüs bir tarlada topragi itip yükselen tohumlarin çitirdisi 
        ve bir kalabaligin hakli ve muzaffer ugultusu geliyor kulagima. 
        Senin islak dudaklarin hep öyle açilip kapaniyor 
                                                         sesini duymuyorum ama... 
          

        Kahrederek uyandim. 
        Kitabin üstünde uyuyakalmisim meger. 
        Düsünüyorum : 
                      yoksa senin sesin miydi bütün o sesler? 
          
                                           Nâzim Hikmet
                                           Saat 21-22 Siirleri


JAPON BALIKCISI
 
Balik tuttuk yiyen olur
Elimize degen olur
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarindan giren olur.
 
Balik tuttuk yiyen olur,
Birden degil, agir agir,
Etleri curur, dagilir,
Balik tuttuk, yiyen olur.
 
Elimize degen olur,
Tuzla, gunesle yikanan
Bu vefali, bu caliskan
Elimize degen olur.
Birden degil, agir agir agir
Etleri curur, dagilir,
Elimize degen olur...
 
Badem gozlum, beni unut
Bu gemi bir kara tabut
Lumbarindan giren olur
Ustumuzden gecti bulut
 
Badem gozlum beni unut
Boynuma sarilma, gulum,
Benden sana gecer olum
Badem gozlum beni unut
 
Bu gemi bir kara tabut
Badem gozlum beni unut
Curuk yumurtadan curuk
Benden yapacagin cocuk
Bu gemi bir kara tabut
Bu deniz bir olu deniz
Insanlar ey, nerdesiniz?
    Nerdesiniz?

         Nazim Hikmet

SALKIMSÖĞÜT-1

                

                Akiyordu su
                gösterip aynasinda sögüt agaçlarini.
                Salkimsögütler yikiyordu suda saçlarini!
                Yanan yalin kiliçlari çarparak sögütlere
                kosuyordu kizil atlilar günesin battigi yere!
                Birden
                bire kus gibi
                           vurulmus gibi
                                   kanadindan
                yarali bir atli yuvarlandi atindan!
                Bagirmadi,
                gidenleri geri çagirmadi,
                bakti yalniz dolu gözlerle
                           uzaklasan atlilarin parildayan nallarina!

                Ah ne yazik!
                        Ne yazik ki ona
                dörtnal giden atlarin köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
                beyaz ordularin ardinda kiliç oynatmayacak!


                Nal sesleri sönüyor perde perde,
                atlilar kayboluyor günesin battigi yerde!


                Atlilar atlilar kizil atlilar
                atlari rüzgar kanatlilar!
                Atlari rüzgar kanat...
                Atlari rüzgar...
                Atlari...
                At...

                Rüzgar kanatli atlilar gibi geçti hayat!
        
                Akar suyun sesi dindi.
                Gölgeler gölgelendi
                            renkler silindi.
                Siyah örtüler indi
                            mavi gözlerine,
                sarkti salkimsögütler
                                sari saçlarinin
                                            üzerine!

                Aglama salkimsögüt 
                              aglama,
                Kara suyun aynasinda el baglama!
                                            el baglama!
                                                   aglama!

                                        Nazim Hikmet


KUVAYI MILLIYE DESTANI
ERZURUM VE SIVAS KONGRELERI

Biz ki Istanbul sehriyiz,
iste, arzederiz halimizi
      Turk halkinin yuce katina.
Mevsim yazdir,
919'dur.
Ve tesrinlerinde gecen yilin
dort duvele teslim ettiler bizi,
                gozu kanli dort duvele
                     anadan dogma cirilciplak.
Ve kurumustu
       ve kan icindeydi memelerimiz.

Biz ki Istanbul sehriyiz,
Fransiz, Ingiliz, Italyan, Amerikan
                   bir de Yunan,
bir de zavalli Afrika zencileri
                   yer bitirir bizi bir yandan,
bir yandan da kendi kopek dollerimiz:
Vahdettin Sultan,
                ve Damat Ferit
ve Ingiliz muhipleri
                    ve Mandacilar,
Biz ki Istanbul sehriyiz,
yuce Turk Halki,
malumun olsun cektigimiz acilar...
...
...
Erzurum'da on dort gun surdu Kongre:
orda, mazlum milletlerden bahsedildi
                    butun mazlum milletlerden
ve emperyalizme karsi dovusenlerinden onlarin.

Orda, bir Surayi Milli'den bahsedildi,
Iradei Milliyeye mustenit bir Surayi Milli'den.
Buna ragmen
<> diyenler vardi,
            <>
Hatta casuslar vardi icerde.
Buna ragmen
<> denildi.
<> denildi,
                  <>
Buna ragmen
Istanbul'da bircok hanimlar, beyler, pasalar,
Turk halkindan kesmislerdi umudu.
Yagdirildi telgraflar Erzurum'a:
  <> diye.
  <>
FAKAT BU SEKLI HALLI KABUL ETMEDI ERZURUMLU.
ERZURUM'UN KISI ZORLUDUR, BALAM,
BUZ TUTAR YIGITLERIN BIYIGI.
ERZURUM'DA KASKATI, DIMDIK OLUR ADAM,
           KABULLENMEZ YILGINLIGI...

Istanbul'da hanimlar, beyler, pasalar,
tul perdeler, kravatlar, apoletler, siseler,
citi piti dilleri ve pamuk gibi elleri
                  ve bicare telgraf telleri
                  devretmek icin Amerika'ya Anadolu'yu
                  soyle diyorlardi Erzurum'dakilere:
<>
...
...
...
Ve boylece, bin dereden su getirdi Istanbul'dan gelen zevat.
Sivas, mandayi kabul etmedi fakat,
          <>
                               dedi,
          <>
                               dedi.
                                             Nazim Hikmet


KARA HABER


                                      Erzincan'da bir kus var
                                      Kanadinda gumus yok.
                                        Gitti yarim gelmedi
                                      Gayri bunda bir us yok
                                     Oy daglar, daglar, daglar...
                                      Aldi ellerine kanli basini
                                     Karin ortasinda Erzincan
                                             aglar...
                                       O aglamasinda kimler
                                            aglasin...

                                     Kar lapa lapa tipidir gelir
                                             gecer
                                      Yanyana sirtustu yatan
                                             oluler
                                      Aksam olur tandiramaz
                                       Atesini yandiramaz...

                                      Gun agarir safak soker
                                      Kimsecikler gitmez suya
                                      Ezilmis baslariyla oluler
                                    Vardilar uyanilmaz uykuya.

                                      Ses edip geceye beyaz
                                            tasindan
                                      Kislanin saati calar ikiyi
                                      Ne cabuk, lahzada bitti
                                            yasamak.

                                         Kimisi alti aylik, 
                                        Kiminin sakali ak,
                                         Kimisi alti aylik,
                                        Kiminin sakali ak,
                                     Kimi onuc,ondort yasinda
                                        Kimi yola gidecek,
                                       Kimisi mektup bekler
                                      Yanyana sirtsirta yatan
                                             oluler...

                                        Yayikta yag vardi
                                           dovulmedi,
                                        Ak peynir torbaya
                                           konulamadi
                                        Hasret gitti oluler
                                       Dunyaya doyulamadi.

                                       Uyanip kacamadilar,
                                       Kus olup ucamadilar,
                                    Acildi kuyular kimse inemez,
                                     Erzincan beygiri rahvandir
                                              ama,
                                       Oluler ata binemez,
                                      Yanyana sirtsirta yatan
                                             oluler...

                                              1940

                                    Kesemde verecek seyim yok
                                       Yuregimden verdim.

                                          NAZIM HIKMET


                                              ***


                                          BEKLERKEN


                                    Gozlerim yollarda beklerim
                                              seni
                                      Koyu karanliklar uzuyor
                                              beni
                                     Saatler geciyor gelmedin
                                              hala.

                                     Semada yildizlar o gelmez
                                              diyor
                                     Ruhum bu hitapta bezgin
                                             eriyor
                                       Kalbimi aci bir suphe
                                            buruyor
                                     Saatler geciyor gelmedin
                                              hala.

                                     Gordun mu sen onu dogan
                                            ay soyle?
                                     Olduruyor beni beklemek
                                              boyle
                                     Saatler geciyor gelmedin
                                              hala.

                                          NAZIM HIKMET


                                              ***


                                     IKIMIZ DE BILIYORUZ

                                    Ikimiz de biliyoruz, sevgilim,
                                           ogrettiler:

                                       ac kalmayi, usumeyi,
                                        yorgunlugu olesiye,
                                       ve birbirimizden ayri
                                            dusmeyi.

                                     Henuz oldurmek zorunda
                                           birakilmadik
                                     ve oldurulmek isi gecmedi
                                           basimizdan.

                                    Ikimiz de biliyoruz, sevgilim,
                                          ogretebiliriz:

                                    dovusmeyi insanlarimiz icin
                                    ve hergun biraz daha candan
                                          biraz daha iyi 
                                            sevmeyi...

                                          NAZIM HIKMET


Hos Geldin

Hos geldin!
Kesilmis bir kol gibi
        omuz basimizdaydi boslugun...

Hos geldin!
Ayrilik uzun surdu.
Ozledik.
Gozledik...

Hos geldin!
Biz
biraktigin gibiyiz.
Ustalastik biraz daha
        tasi kirmakta,
dostu dusmandan ayirmakta...

Hos geldin.
Yerin hazir.

Hos geldin.
Dinleyip diyecek cok.
Fakat uzun soze vaktimiz yok.
YURUYELIM......

        (1932 Birincitesrin 5. carsamba gecesi)

                Nazim Hikmet

ISTIKLAL

Bu zirhlari, bu ordulari tanirim,
benim de sularim girdiler, 
benim de topragima asker cikardilar geceleyin.
Kanima susamistilar.
Calmak istiyorlardi gozlerimin nurunu,
                      hunerini ellerimin.
Doktuk denize onlari
1922'ydi yillardan...

Misirli kardesim;
sarkilarimiz kardestir,
       isimlerimiz kardes,
yoksullugumuz kardestir,
       yorgunlugumuz kardes.

Sehirlerimde guzel, ulu, canli ne varsa:
             insan, cadde, cinar,
savasinda senin yanindalar.
Koylerimde Kelam-i Kadim okunyor
              senin dilinle,
              senin zaferin icin...

Misirli kardesim,
biliyorum, biliyorum,
istiklal otobus degil ki
          birini kacirdin mi, oburune binesin...
Istiklal sevgilimiz gibidir
         aldattin mi bir kere
            zor doner bir daha.

Misirli kardesim,
kanalin sularina karisti kanin.
Insanin yurdu bir kat daha kendinin olur
        topragina, suyuna karistikca kani.
Yasanmis sayilmaz zaten
        yurdu icin olmesini bilmeyen millet...
                   
                      1956
                      Nazim Hikmet
                      Yeni Siirler 6



IYIMSERLIK

Siirler yazarim
basilmaz
basacaklar ama

Bir mektup beklerim mujdeli
belki de oldugum gun gelir
mutlaka gelir ama

Ne devlet ne para
insanin emrinde dunya
belki yuz yil sonra
olsun
mutlaka bu boyle olacak ama

                          1957
                          Nazim Hikmet
                          Siirler 6.


................. 
 ................. 
  
 Ve kadinlar, 
 bizim kadinlarimiz: 
 korkunc ve mubarek elleri, 
         ince, kucuk ceneleri, kocaman gozleriyle 
                           anamiz, avradimiz, yarimiz 
 ve sanki hic yasamamis gibi olen 
 ve soframizdaki yeri 
         okuzumuzden sonra gelen 
 ve daglara kacirip ugrunda hapis yattigimiz 
 ve ekinde, tutunde, odunda ve pazardaki 
 ve karasabana kosulan 
 ve agillarda 
 isiltisinda yere sapli bicaklarin 
 oynak, agir kalcalari ve zilleriyle bizim olan 
                               kadinlar, 
                                  bizim kadinlarimiz  

 ..................... 
 ..................... 
                                  NAZIM  HIKMET 
                              (Kuvayi Milliye Destani) 

VERA'YA

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gulsene dedi bana
Olsene dedi bana

Geldim
Kaldim
Guldum
Oldum

                         1963
                         Nazim Hikmet
                         Son siirleri 7.


YINE DE IYIMSERLIK


Kardesim
sonu tatliya baglana kitaplar yollayin bana

ucak sag salim inebilsin meydana

doktor gulerek ciksin ameliyattan
kor cocugun acilsin gozleri

delikanli kurtarilsin kursuna dizilirken

birbirine kavussun yavluklar
dugun dernek yapilsin hem de

sussuzluk da suya kavussun
ekmek de hurriyete

kardesim 
sonu tatliya baglanan kitaplar yollayin bana
onlarin dedikleri cikacak
                eninde de sonunda da...
                              
                               1946-1949
                               Nazim Hikmet
                               Yatar Bursa Kalesinde 4


SENIN BAYRAMIN

             senin bayramina layik
             sozleri nerden bulmali?
             Cicekteki visne dali
             gibi sende dirlik, saglik.

             koskoca kiz oldun artik
             en sevincli cagindasin.
             hic sonmeden parildasin
             gozlerinde bahtiyarlik.

             gunluk guneslik ortalik,
             baban donecek limana;
             getirip verecek sana
             pullari altin balik.

             bense bu birkac satirlik
             siirimi veriyorum..
             hep gulsun bu evde, yavrum,
             senden vuran ak aydinlik.


                                               Nazim Hikmet
                                            8 Mart 1957, Moskova
                                               (Yeni Siirler)


PIYER LOTI


<>


Iste frenk sairinin gordugu sark!
Iste
dakikada 1.000.000 basilan
kitaplarin
        sarki!
Lakin
ne dun
   ne bugun
        ne yarin
boyle bir sark
           yoktu,
             olmayacak!

Sark
ustunde ciplak
          esirlerin
                ac geberdigi toprak!
Sarklidan baska herkesin
orta mali olan memleket!
Acligin kitliktan oldugu diyar!
Agzina kadar
bugdayla dolu ambar!
               Avrupa'nin ambari!


Asya!
Amerikan dretnotlarinin tel direklerine
senin Cinlilerin
           uzun saclarindan
sari mumlar gibi asiyorlar kendilerini!
Himalayanin
       en yuksek
             en dik
                en karli tepesinde
Britanya zabitleri cazbant caldiriyorlar,
kara tirnakli ayaklarini daldiriyorlar,
Paryalarin
      beyaz disli olulerini attigi Ganja!
Anadolu bastan basa
              Armistrongun
                    talim meydani oldu!
Asyanin bagri doldu!
Sark
    yutmayacak
           artik!
Biktik be biktik!
Icinizden biri
         can verebilse bile
                      acliktan olen okuzumuze,
burjuvaysa eger
            gozukmesin gozumuze!
Hatta sen
      sen Piyer Loti!
Sari musamba derilerimizden
birbirimize
        gecen
           tifusun biti
senden daha yakindir bize
                    Fransiz zabiti!
Fransiz zabiti sen
            o uzum gozlu Azadeyi
bir orospudan
          daha cabuk unuttun!
Kalbimize diktigin
             Azadenin tasini
bir tahta hedef gibi topa tuttun!
Bilmeyenler
       bilsin:
sen bir sarlatandan baska bir sey degilsin!
Sarlatan!
Curuk Fransiz kumaslarini
yuzde bes yuz ihtikarla sarka satan:
                              Piyer Loti!
Ne domuz bir burjuvaymissin meger!
Maddeden ayri ruha inansaydim eger,
Sarkin kurtuldugu gun
              senin ruhunu
                    kopru basinda carmiha gerer
karsisinda cigara icerdim!
Ben elimi size verdim,
size verdik bir elimizi
kucaklayin bizi
          Avrupanin sankulotlari!
Surelim yan yana bindigimiz al atlari!
Menzil yakin
        bakin
         kurtulus gunu artik sayili.
Onumuzde sarkin kurtulus yili
bize kanli mendilini salliyor.
Al atlarimiz emperyalizmin gobegini nalliyor.

                                   Nazim Hikmet-1925



TARANTA BABU'YA BESINCI MEKTUP


gormek
        isitmek
                duymak
                        dusunmek
                                ve konusmak
kosmak alabildigine
basi dolu
        basi bos
kos-
-mak...

hehehey TARANTA BABU hehehey
yasamak ne guzel sey
        anasini sattigimin
                yasamak ne guzel sey...
dusun beni
kollarim, senin uc cocuk dogurmus
        genis kalcalarindayken...
dusun sicak...
dusun kara bir tasa damliyan
        cirilciplak
                bir su sesini...

istedigin yemisin
        rengini, etini, adini dusun...
gozdeki tadini dusun
kipkirmizi gunesin
        yemyesil otun
          ve koskocaman
                masmavi bir cicek gibi acan
                        ay isiginin...

dusun TARANTA BABU
insan oglunun yuregi
                kafasi
                  kolu
yedi kat yerin altindan cekip cikarip
oyle ates gozlu celik Allahlar yaratmis ki
kara topragi bir yumrukta yere serebilir,
yilda bir veren nar
        bin verebilir.
ve dunya oyle buyuk,
oyle guzel
        oyle sonsuz ki deniz kiyilari
her gece hepimiz
        yan yana uzanip yaldizli kumlara
yildizli sularin turkusunu dinleyebilirz...

yasamak ne guzel sey TARANTA BABU
        yasamak ne guzel sey...
anliyarak bir usta kitap gibi
bir sevda sarkisi gibi duyup
bir cocuk gibi sasarak
        YASAMAK...
yasamak:
birer birer
        ve hep beraber
                ipekli bir kumas dokur gibi...
hep bir agizdan
        sevincli bir destan
                okur gibi
                        YASAMAK...
......
.................

YASAMAK...
ne acaip istir ki
bu ne mene gidistir ki TARANTA BABU
bugun bu
<< bu inanilmiyacak kadar guzel >>
bu anlatilamiyacak kadar sevincli sey:
boyle zor
bu kadar
        dar
boyle kanli
        bu denlu kepaze...


                Nazim Hikmet



YASAMAK KASIDELERI *

Dagildi birdenbire
          alnina dusen saclar.
Birdenbire toprakta bir seyler kimildadi.
Bir seyler konusyor
          karanlikta agaclar.
Ciplak kollarin usuyecek.

Uzaklarda
     goremedigimiz bir yerde
                ay doguyor demek.
O daha yapraklardan inip
          senin omuzunu aydinlatarak
                    gelmedi bize kadar.

Ruzgar cikar ay dogarken.
Agaclar konusyor.
Kollarin usuyecek.

Yukardan
karanlikta kaybolan dallardan
           bir sey dustu ayaginin dibine.
Sokuldun bana.
Ciplak etin tuylu bir yemis kabugu gibi elimin altinda.
Ne bir yurek turkusu, ne <>,
agaclarin, kuslarin, boceklerin onunde,
karimin eti ustunde
          dusunuyor elim.
Bu gece elimin
           okuyup yazmasi yok.
Ne sevgisiz, ne sevgili...
Su basinda bir parsin dili
                 bir asma yapragi
                 bir kurt pencesi gibi o.
Kimildamak, nefes almak, yemek, icmek.
Topragin altinda catlayan bir cekirdek
                            gibi elim.
Ne bir yurek  turkusu, ne <>,
ne sevgisiz, ne sevgili.
Karimin  eti ustunde dusunen:
                   ilk insanin eli.
Toprakta suyu bulan bir kok gibi o
                      diyor ki bana:
<>

Ve simdi ben
yuzumde dolasirken disi kirmizi saclar,
toprakta bir seyler kimildanir
bir seyler konusurken karanalikta agaclar
ve uzaklarda
           goremedigimiz bir yerde ay dogarken,
elim, karimin eti ustunde,
agaclarin, kuslarin, boceklerin onunde,
yasamak denin seyin,
su basindaki parsin, catlayn cekirdegin,
                ilk insanin hakkini istiyorum.

                                   1937
                                   Nazim Hikmet

Guneste
denizin sonunda mavi bir duman gibi
             gozumde tutuyorsun.
Yesil bir erik dali yuregim
   sen altin tuylu bir yemis
                   sallaniyorsun.
Fakat ben seni boyle bir yemis ve bir duman gibi gormenin yerine
sahiden gormek istiyorum ciplak ayaklarini
sahiden dokunmak istiyorum uzun parmakli ellerine

                                  1938
                                  Nazim Hikmet
                                  Siirler 4.



YURUMEK
 
            yurumek;
            yurumeyenleri
            arkasinda bos sokaklar
                     gibi birakarak,
            havalari boydan boya
                         yarip ikiye
            karanligin gozune
                          bakarak
            yurumek |..
 
            yurumek;
            dost omuzbaslarini
            omuzlarinin yaninda
            duyup,
            kelleni orta yere
            yuregini yumruklarinin
                        icine koyup
                           yurumek |..
 
            yurumek;
            yolunda pusuya
                  yattiklarini,
            arkadan celme attiklarini
                             bilerek
            yurumek |..
 
            yurumek;
            yurekten
            gulerekten
                yurumek ...

                       NazIm HiKMET


KAVAK
 
  Agac gece seyredilir
  Suda gumusten servidir
  Istanbullu Nedim icin
 
  Ak bedenli gelinleri
  Melul mahzun kayinlari
  Sever Razanli Yasemin
 
  Bende bir kavak urperir
  Nerde olsam sesi gelir
  Muhacirligimden beri
 
  Her agac gibi kavak da
  Omrunce durur ayakta
  Gozler durur bir seyleri
 
  Gozler sose boylarini
  Sari sicak yaz gununde
  Anadolu koylerini
 
  Beni de gozledi kavak
  Geceleri haykirarak
  Hapisenin onunde
 
  Sahit ayiplarimiza
  Sahit kayiplarimiza
  Umudumuzun sahidi
 
  Sahit bitlenisimize
  Topraktaki isimize
  Hey gidi kavak hey gidi
 
  Kavaklarini ogmekten
  Kuru kuruya sevmekten
  Ne cikar ki memleketim
 
  Kara topraga egilip
  Yuzumun terini silip
  Bir tek kavak dikemedim.
 
            Nazim Hikmet
                1956




Haber

Onlardan haber geldi.
Oradan
onlardan.
Gomlekleri kirli degil
catik degilmis kaslari.
Yalniz biraz
        uzamis tiraslari.

"Yandik!"
        dememisler.
Dayanmislar biliyorum.
"Dayandik!" 
        dememisler.
Gozleri gulerek
                bakiyorlarmis adama.
Sakaklarinda taze bir yara varmis ama,
catik degilmis kaslari.
Yalniz biraz
        uzamis tiraslari...


HASRET

Denize donmek istiyorum!
Mavi aynasinda sularin
Boy verip gorunmek istiyorum!
Denize donmek istiyorum!

Gemiler gider aydin ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet omrum gemilerde bir gun olsun nobete yeter,
ve mademki bir gun olum mukadder;
ben sularda batan bir isik gibi
sularda sonmek istiyorum!
Denize donmek istiyorum!
Denize donmek istiyorum!

                Nazim Hikmet


PIRAYE ICIN YAZILMIS SAAT 21-22 SIIRLERI'NDEN

5 Kasim 1945

Cicekli badem agaclarini unut.
Degmez,
bu bahiste
       geri gelmesi mumkun olmayan hatirlanmamali.
Islak saclarini guneste kurut:
       olgun meyvelerin bayginligiyla pirildasin
                                nemli, agir kiziltilar...
Sevgilim sevgilim,
         mevsim
               sonbahar...


Nazim Hikmet.


Toplayabildigim siirlerin tamami bu degil, ama sayfa bitti...neyse yapacagiz bir güzellik, bekleyin!

Ana sayfaya dönüs:
Sevdigim diger bazi siirler icin tiklayin:
Ahmet Altan yazilari icin buradan buyurun: