Daha önce Nazim Hikmet Siirleri derlemesini sayfaya eklemistim, simdi de sevdigim bazi diger siirleri ekliyorum. Henüz eklemek istedigim tüm siirleri eklemis degilim, kalan bazi siirleri de umarim yakinda tamamlamayi basaririm. Kötü olan nokta ise, tripod`un Türkce karakterleri kullanmamasi, yoksa ben biraz da ugrasarak siirleri Türkce karakterli hale cevirmistim. Neyse umarim yine de hosunuza gider... O BELDE Denizlerden Esen bu ince hava saçlarinda eglensin. Bilsen Melal-i hasret ü gurbetle ufk-i sama bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin! Ne sen, Ne ben, Ne de hüsnünde toplanan bu mesa, Ne de alam-i fikre bir mersa Olan bu mai deniz Melali anlamayan nesle asina degiliz. Sana yalniz bir ince taze kadin, Bana yalnizca eski bir budala Diyen bugünkü beser, Bu sefih, istiha, bu kirli nazar, Bulamaz sende, bende bir mana. Ne bu aksamda bir gam-i nermin, Ne de durgun denizde bir mugber Lerze-i istitar ü istigna. Sen ve ben Ve deniz Ve bu aksam ki lerzesiz, sessiz, Topluyor buy-i ruhunu güya, Uzak Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak, Bu nefy ü hicre müebbed, bu yerde mahkumuz... O belde, Durur menatik-i dusize-i tahayyülde; Mai bir aksam Eder üstünde daima aram; Eteklerinde deniz Döker ervaha bir sükun-i menam. Kadinlar orda güzel, ince, saf leylidir, Hepsinin gözlerinde hüznün var, Hepsi hemsiredir veyahut yar: Dilde tenvim-i iztirabi bilir Dudaklarindaki giryende buseler, yahud, O gözlerindeki niyli sukut-i istifham. Onlarin ruhu, sam-i mugberden Mütekasif menekselerdir ki Mütemadi sükun u samti arar; Su`le-i bi-ziya-yi hüzn-i kamer, Mülteci sanki sade elllerine. O kadar natüvan ki, ah, onlar, Onlarin hüzn-i lal ü müstereki, Sonra dalgin mesa, o hasta deniz Hepsi benzer o yerde birbirine... O belde, Hangi bir kit`a-i muhayyelde? Hangi bir nehr-i dur ile mahdud, Bir yalan yer midir veya mevcud, Fakat bulunmayacak bir melaz-i hülya mi? Bilmem...Yalniz Bildigim sen ve ben ve mai deniz Ve bu aksam ki eyliyor tehziz Bende evtar-i hüzn ü ilhami, Uzak Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak, Bu nefy ü hicre müebbed, bu yerde mahkumuz... Ahmet Hasim Dervislik bastadir, taçta degildir Hararet nardadir, sacda degildir. Ararsan Mevla`yi kendinde ara, Kudüs`te, Mekke`de, Hac`da degildir. Haci Bektas-i Veli Haddeden geçmis nezaket yal-ü bal olmus sana Mey süzülmüs siseden ruhsar-i al olmus sana Buy-i gül takdir olunmus nazin islenmis ucu Biri olmus hoy biri dest-mal olmus sana Söyle gird olmus frengistan birikmis bir yere Sonra gelmis guse-i ebruda hal olmus sana Ol büt-i tersa sana mey nus eder misin demis El aman ey dil ne müskilter sual olmus sana Sen ne camin mestisin aya kimin hayranisin Kendin aldirdin gönül ne oldu ne hal olmus sana Leblerin mecruh olur dendan-i sin-i buseden Lalin öptürmek bu haletle muhal olmus sana Yok bu sehr içre senin vasfettigin dilber Nedim Bir peri suret görünmüs bir hayal olmus sana Nedim HASRETINDEN PRANGALAR ESKITTIM Seni, anlatabilmek seni. Iyi çocuklara, kahramanlara. Seni, anlatabilmek seni. Namussuza, haldan bilmez, Kahpe yalana. Ard-arda kaç zemheri, Kurt uyur, kus uyur, zindan uyurdu. Disarda gürül gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadim, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarina kan gülleri takayim, Bir o yana, Bir bu yana... Seni, bagirabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yildiza. Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en issiz dalgasina Düsmüs bir kibrit çöpüne. Yitirmis tilsimini ilk sevmelerin, Yitirmis öpücükleri, Payi yok, apansiz inen aksamdan, Bir kadeh, bir cigara, dalip gidene, Seni, anlatabilsem seni... Yoklugun, Cehennemin öbür adidir Üsüyorum, kapama gözlerini... Ahmed Arif ANADOLU Besikler vermisim Nuh`a, Salincaklar, hamaklar, Havva Ana`n dünkü çocuk sayilir, Anadolu`yum ben, Taniyor musun? Utanirim, Utanirim fikaraliktan, Ele, güne karsi çiplak... Üsür fidelerim, Harmanim kesat. Kardesligin, çalismanin, Beraberligin, Atom güllerinin katmer açtigi, Sairlerin, bilginlerin dünyalarinda, Kalmisim bir basima, Bir basima ve uzak. Biliyor musun? Binlerce yil sagilmisim, Korkunç atlilarla parçalamislar Nazli, seher-sabah uykularimi Hükümdarlar, saldirganlar, haydutlar, Haraç salmislar üstüme. Ne Iskender takmisim, Ne sah, ne sultan Göçüp gitmisler, gölgesiz! Selam etmisim dostuma Ve dayatmisim... Görüyor musun? Nasil severim bir bilsen. Köroglu`yu, Karayilani, Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultan`i ve Bedrettin`i. Sonra kalem yazmaz, Bir nice sevda... Bir bilsen, Onlar beni nasil severdi. Bir bilsen, Urfa`da kursun atani, Minareden, barikattan, Selvi dalindan, Ölüme nasil gülerdi. Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun? Öyle yikma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, Içerde, disarda, derste, sirada, Yürü üstüne-üstüne, Tükür yüzüne celladin, Firsatçinin, fesatçinin, hayinin... Dayan kitap ile Dayan is ile. Tirnak ile, dis ile, Umut ile, sevda ile, düs ile. Dayan rüsva etme beni. Gör nasil yaratilirim, Namuslu, genç elllerinle. Kizlarim, Ogullarim var gelecekte, Herbiri vazgeçilmez cihan parçasi. Kaç bin yillik hasretimin koncasi, Gözlerinden, Gözlerinden öperim. Bir umudum sende, Anliyor musun? Ahmed Arif UNUTAMADIGIM Açardin, Yalnizligimda Mavi ve yesil, Açardin. Tavsan kani, kinali-berrak. Yenerdim acilari, kahpelikleri... Gitmek, Gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, Gözlerinde yatmak zindani. Gözlerin hani? "To be or not to be" degil. "Cogito ergo sum" hiç degil... Asil is, anlamak kaçinilmaz`i, Durdurulmaz çigi Sonsuz akimi. Içmek, Gözlerinde içmek ayisigini. Varmak, Gözlerinde varmak can tilsimina. Gözlerin hani? Canimin gizlisinde bir can idin ki Kan degil, sevdamiz akardi geceye, Siktikça cellad, Kemendi... Duymak, Gözlerinde duymak üç agaçlari Susmak, Gözlerinde susmak, Ustura gibi... Gözlerin hani? Ahmed Arif HANI KURSUN SIKSAN GEÇMEZ GECEDEN Yigit harmanlari, yiginaklar, Kurulmus çetin daglarinda vatanlarin. Dize getirilmis haydutlar, Hayinlar amana gelmis, Yetim hakki sorulmus, Hesap görülmüs. Demdir bu... Demdir, Derya dibinde yanginlar, Kan kesilmis ovalar üstünde Mayis... Uçmus, bir kustüyü hafifliginde, Çelik kadavrasi korugan`larin. Ölünmüs, canim, ölünmüs, Murad alinmis... Gelgelelim, Beter, bize kismetmis. Ölüm, böyle alti okka koymaz adama, Susmak ve beklemek, müthis Genciz, namlu gibi, Ve çatal yürek, Barisa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygisiz, rahat, Otuziki disimizle gülmege, Doyasiya sevismege, yemege... Kaç yol, aglamakli olmusum geceleri, Asil, bizim aramizda güzeldir hasret Ve asil biz biliriz kederi. Içim, bir suskunsa tekin mi ola? O Malta biçagi, kinsiz, uyanik, Ve genç bir misradir Filinta endam... Neden, neden alnindaki yikkinlik, Bakislarindaki öldüren bugu? Kaç yol aglamakli oluyorum geceleri... Nasil da almis aklimi, Sürmüs, filiz vermis içimde sevdan, Dost, düsman söz eder kendi kavlince, Kinanmak, yigit basina. Bu, ne ayip, ne de yasak, Öylece bir gerçek, kendi halinde, Belki, yasamama sebep... Evet, aglamakli oluyorum, demdir bu. Hani, kursun siksan geçmez geceden, Anlatamam, nasil issiz, karanlik... Ve zehir-zikkim cigaram. Gene bir cehennem var yastigimda, Gel artik... Ahmed Arif Sözün bilmez bazi cahil elinden Edep aglar, erkan aglar, yol aglar. Bülbülün feryadi gonca gülünden, Bülbül aglar, gülsen aglar, gül aglar. Gevheri Sana derim sana ey kalbi hayin Kimseler çekmesin felegin yayin Yikip harab ettigin gönül sarayin Alip bir tasin koyabilmezsin. Erzurumlu Emrah AYRILIK Ayrilik siiri ne kadar yalin Sevdigimiz ask sözcükleri gibi Kiliçla kesiyor bir hain nokta Öpüsen virgüllerle akan cümleyi Nasil soguk ayriligin günesi Gölgeli bir çinar olan gövdemin Dallari içten kirinca aci Buzdan bir alçiyla tutuyor beni Ayrilik sabahi ne kadar beyaz Ölümün hüzünlü arkadasi kar Bana ütülü bir çarsaf hazirlar Bir karanfil tam yüregin üstünde Onat Kutlar (Unutulmus Kent) BIR SIIR ÜSTÜNE ÇESITLEME Külrengi bulutlariyla güz günlerinin Sevdigim Istanbulu gibisin Gene de çagiriyor yüregin Daha aydinlik bir yeryüzünü Her zaman genç gözlerinde gülüyor Su kocamis ve yorgun Istanbul Gene de yasiyor ve sirli aynasinda Bana gösteriyor senin yüzünü Ayak basmadigim çorak bozkirda Sevdigim Anadolu gibisin Gene de bekliyor yüregin Uzakta ve elinde olmayani Sevecen gözlerinde tükeniyor Hasret rüzgarlariyla Anadolu Gene de üretiyor ellerin Yeni bastan ve umutla sevdani Istanbulum Anadolum sevdigim toprak Ne kadar yakinim sana Ve ne kadar uzak Onat Kutlar (Pera'li Bir Ask Için Divan) KITABE rüzgarin yüzünü vadilerden taniyorlar sevgilim arinin adini bir menekseden çilgin irmagin yüzünü bir deniz çiziyor topragi, yediveren bir gül agaci tarihler bir köprü olarak yaziyor bir ustayi kahramani, gülümseyen bir yoksul çocuk olarak beni bir gün sevgilim senin yüzünle anacak dogu'nun yeni ozanlari çünkü bir agustos gecesi sessiz bir gölün ayisigiyla yikanmis kiyilarinda akilli sarkilar söyleyen bir deli hiç bitmeyen yaz gününe gömecek beni senin adinla Onat Kutlar (Iki Irmak Arasi) ASK Simdi sen kalkip gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmistik Sevgiyeydi ilk açilisi gözlerimizin sirf onaydi Bir kus konmus parmaklarima uzun uzun ötmüstü Bir sevismek gelmis bir daha gitmemisti Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksullugumuz Sanki hiç olmamisti Oysa kalbim iste suracikta çarpiyordu Surda senin gözlerindeki bakimsiz mavi, güzel lafli Istanbullar Surda da etin çogaliyordu dokundukça laflarin dünyalarin Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi ki sevmek Ki Karaköy köprüsüne yagmur yagarken Biraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kisiydik Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarini islatmaya Bir dilim ekmegin bir iki zeytinin basinaydi doymamiz Seni bir kere öpsem ikinin hatiri kaliyordu Iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun basladigi yerde Memelerin vardi memelerin kahramandi sonra Sonrasi iyilik güzellik. Cemal Süreya BIR ÇIÇEK Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde, Bir yalnisi düzeltircesine açmis; Gelmis ta agzimin kenarinda Konusur durur. Bir gemi bembeyaz teniyle açiklarda, Güverteleri uçtan uca orman; Aldim çiçegimi surama bastim, Bastim ki yalnizligimmis. Bir basina arsinliyor bir adam mavi treni Keske yalniz bunun için sevseydim seni. Cemal Süreya BU BIZIMKI Yikici bir ask bu, Yikiyor milletin ortasina Tutku yükünü. Bölücü bir ask, Ekmegi suyu bölüyor Günde üç ögün. Hain bir ask bu, Sizin eve hirsiz girer Onunkine polis. Yasadisi bir ask, Evlenmeyi Hiç mi hiç düsünmüyor. Soyguncu bir ask bu, En siradan ezgilerden Sevinçler devsiriyor. Kökü disarda bir ask, Dante ile Beatrice'inkine Fena öykünüyor. Isgalci bir ask bu, Samanlik sevisenin diyor Baska sey demiyor. Cemal Süreya CIGARAYI ATTIM DENIZE Simdi bir güvercinin uçusunu bölüsüyoruz Gökyüzünun o meshur maviliginde Uzun saçli iri memeli kadinlariyla Bir Akdeniz sehri çikabilir içinden Alip yaracak olsak yüregini Simdi bir güvercinin Simdi sen tam çagindasin yanina varilacak Önünde durulacak tam elinden tutulacak Hangi bir elinden güzelim hangi bir Bir elinde kizligin duruyor garip huysuz Öbür elinde yetiskin bir günisigi Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük Çalisan insanlar için aksamlara kadar Toz duman içinde Bir elinle de boyuna ekmek kesiyorsun Biz eskiden de en asagi böyleydik senlen Bir bulut geçiyorsa onu görürdük Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu Ne zaman hürlügün barisin sevginin askina Bir cigara atmissak denize Sabaha kadar yandi durdu Cemal Süreya ARKADASIM BADEM AGACI Sen agaçlarin aptali Ben insanlarin Seni kandirir havalar Beni sevdalar Bir iliman hava esmeye görsün Düsünmeden gelecek karakis.. Açarsin çiçeklerini .. Bense hayra yorarim gördügüm düsü... Bir güler yüz bir tatli söz.. Açarim yüregimi hemen Yemise durmadan çarpar seni karayel Beni karasevda Hem de bilerek kandirildigimizi Kacinci kez balanmisiz bir olmaza Koo desinler bize saskin Sonu gelmese de hiç bir askin Açalim yine de çiçeklerimizi Senden yanayim arkadasim Havani bulunca aç çiçeklerini Nasil açiyorsam yüregimi Belki bu kez kis olmaz Bakarsin sevdan düs olmaz Nasil vermissem kendimi son sevdama Vur kendini sen de bu güzel havaya Aziz Nesin BAGISLA Ya zamanindan çok erken gelirim Dünyaya geldigim gibi Ya zamanindan çok geç Seni bu yasta sevdigim gibi Mutluluga hep geç kalirim Hep erken giderim mutsuzluga Ya hersey bitmistir çoktan Ya hiç bir sey baslamamis Öyle bir zamanina geldim ki yasamin Ölüme erken seviye geç Yine gecikmisim bagisla sevgilim Seviye on kala ölüme bes Aziz Nesin SEN SÖYLEMEDEN DE BILIYORUM Seziyorum ki kaçacaksin.. Yalvaramam kosamam Ama sesini birak bende Biliyorum ki kopacaksin Tutamam saçlarindan Ama kokunu birak bende Anliyorum ki ayrilacaksin Çok yikkinim yikilamam Ama rengini birak bende Duyumsuyorum ki yiteceksin En büyük acim olacak Ama isini birak bende Ayrimsiyorum ki unutacaksin Aci kursun bir okyanus Ama tadini birak bende Nasil olsa gideceksin Hakkim yok durdurmaya AMA KENDINI BIRAK BENDE Aziz Nesin BOSUNA Sen yoksun......... Bosuna yagiyor yagmur... Birlikte islanmayacagiz ki..... Bosuna bu nehir...... Çirpinip pirpirlanmasi..... Kiyisinda oturup göremeyecegiz ki... Uzar uzar gider.. Bosa yorulur yollar.. Birlikte yürüyemiyecegiz ki.. Özlemler de ayriliklar da bosuna Öyle uzaklardayiz.. Birlikte aglayamayacagiz ki Seviyorum seni bosuna.. Bosuna yasiyorum Yasami bölüsemiyecegiz ki ... Aziz Nesin YASAYABILME IHTIMALI... soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme cantamda otlu peynir kokusuydu babam ... Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haslama yeme ihtimalini sevdim. Ilkokulun silgi kokan, tebesir lekeli yillarinda (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yasaniyordu o zaman) özlemeye basladim herkesi ... Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye basladim sonra ... Bizim Kemalettin Tugcu'larimiz vardi ... Bir de çamlarin bugusuna yazi yazma imkani ... Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan kahverengi siralarda, solculuk oynamaya basladik ... Ben doktor oluyordum sen hemsire, geri kalanlar kontrgerilla ... Kirmizi boyalarla umut ikliminde harfler yaziliyordu, pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle ... Agbilerimizden ögrendik, s harfinden orak çekiç figürler üretmeyi ... Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu. Ve kapali mekanlarda sevismeyi öneriyordu haber bültenleri ... Oysa Ankara'da hiç sevismedim ben. Disiplin kurulunda tartisilan askim olmadi benim ... (Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan platonik dikenleri saymazsak...) Ankara'ya usul usul kursun yagiyordu ... Ve belli bir saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu haber bültenleri ... Oysa hiç kursun yaram olmadi benim ... Ve hiç bir mahkeme tutanaginda geçmedi adim... Çatismalarin ortasinda sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece ... Sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama sen yoktun ... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde ... Okul servisi seni hep zamansiz, amansizca bir lojman griligine götürüyordu ... Ben, senin benimle Tunali Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum ... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. Yaz sicagi topraga çekiyordu tenimin çatlamaya hazir gevrekligini ... Sonra otobüs oluyordum, kirik yarik yollarin çare bilmez sürgünü ... Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum Mus ovasinin yalanci maviligini ... Otobüs oluyordum bir süre ... Yanimizdan gecen kara trenlerle yarisiyordum, yanagim otobüs caminin garantisinde ... Otobüs oluyordum ... Bir ülkeden bir iç ülkeye ... Çocukluguma yaklastikça büyüyordum ... Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin listesinin ... Korkuyordum ... Sonra iniyordun otobüsten ... Çarsidan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün en kisa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu kosuyordum ... Çünkü sonunda annem oluyordum babam kokuyordum sonunda ... Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam ... Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvalti salonunda ... Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi) bir yol üstü lokantasinda ... Ben seninle, Agri dagina mistik ve demli bir çay kivaminda bakan Dogubeyazit'in herhangi bir toprak daminda ... Ben seninle herhangi bir insan elinin terli cografyasinda olma ihtimalini sevdim ... Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! Yilmaz Erdogan GAZEL Beni candan usandirdi cefâdan yâr usanmaz mi Felekler yandi âhimdan murâdim sem'i yanmaz mi Kamu bîmârina cânân deva-yi derd eder ihsan Niçün kilmaz bana derman beni bîmar sanmaz mi Seb-i hicran yanar cânim döker kan çesm-i giryânim Uyandir halki efgânim kara bahtim uyanmaz mi Gûl-i ruhsârina karsi gözümden kanli akar su Habîbim fasl-i güldür bu akar sular bulanmaz mi Gâmim pinhan dutardim ben dedîler yâre kil rûsen Desem ol bî-vefâ bilmen inanir mi inanmaz mi Degildim ben sana mâil sen ettin aklimi zâil Bana ta'n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mi Fuzûlî rind-i seydâdir hemîse halka rüsvâdir Sorun kim bu ne sevdâdir bu sevdâdan usanmaz mi Fuzuli BULUSMAK ÜZERE Diyelim yagmura tutuldun bir gün Bardaktan bosanircasina yagiyor mübarek Öbür yanda günes kendi keyfinde Ne de olsa yaz yagmuru Piril piril düsüyor damlalar Eteklerin uça uça bir kosudur kopardin Dar attin kendini karsi evin sundurmasina Iste o evin kapisinda bulacaksin beni Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenden denize gireyim dedin Kulaç attikça sen Patiska çarsaflar gibi yirtiliyor su ortadan Ege Denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi de dibe dalayim diyorsun Içine çil çil kosusan baliklar Lapinalar gümüsler var ya Eylim eylim salinan yosunlar Onlarin arasinda bulacaksin beni Diyelim sapina kadar sair bir herif çikmis ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan da Taksim ya da Beyazit meydani Herkes orda sen de ordasin Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarindan Yürüyelim arkadaslar diyor yürüyelim Özgürlüge mutluluga dogru Her isin basinda sevgi diyor Gözlerin yagmurdan sonra yapraklarin yesili Bi de basini çeviriyorsun ki Yaninda ben varim. Can Yücel GÜZEL'E Dün gece senin küçücük elinle yalniz yattik Yalniz senin küçücük elinle yalnizlik Kandilli ilkokulu kadar kalabalik Zilleri çaldiginda düslerinin Siniflarin kapilari ardina kadar acik Gökyüzünün, denizin, topragin, hayalle, emegin Hakli siniflari Belki de baskin korkusuyla vefasiz, akintiya atilan Kitaplar var ya onlardan Ögrenmis Marx'i, gümüs baliklari Ve belki de onun için o kadar, O kadar aydinlik ortalik... Sen ki çiçekleri toplamayan güzelim Çiçekleri sulayan çocuk Ve ben ki buruk ve kavruk Bir ihtiyar adamim artik Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok Ve anladim, anladim ki bir daha DÜSÜNDE BILE GÖREMEZ ISLER DÜSLERIN GÖRDÜGÜ ISLERI Can Yücel MARE NOSTRUM (Deniz Gezmis için) En uzun kosuysa elbet Turkiye'de de Devrim O, onun en güzel yüz metresini kostu En sekmez lüverin namlusundan firlayarak ... En hizlisiydi hepimizin, En önce gogüsledi ipi... Aciyorsam sana su kadarcik anam avradim olsun Ama ask olsun sana çocuk, Ask olsun Can Yücel BEN MI? EVET... ben mi?evet... bir gün çikip gidecegim kapilari,evleri,dergileri,hüzünler birakarak... bir çiçek merhaba diyecek... hos geldin diyecek dag... orman gülümseyecek... animsayislarin,bekleyislerin,ümitlerin yada ümitsizliklerin hirslarin,yarislarin,tasalarin kalktigi yerde tam anlatinin kaldigi yerde baslayacak siir... hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece... kendi mantigi;kendi güzelligi içinde tutarli... ama halkin yasantisi girecektir oraya, çünkü yasayan büyük bir seydir halk... deniz ve ufuk girecek,karinca yuvalari,gökyüzü,kozalaklar ve kopuk ve artik hasetsiz bir ask... yani sevismek denizle,kosulsuz,önyargisiz,hesapsiz... yani uzanmak ve düsünmek binlerce yil.. dogan,ölen ve yasayan seyleri... dogumu,ölümü ve yasamayi yani dingin ve büyük olan herseyi anlatmak... ben mi?evet . çikip gidecegim bir gün... tasasiz,gözyassiz,geride birsey birakmadan ve birsey beklemeden ilerde... sadece yagmur sularindan piril piril bir yürek artik kendi kendinin anlami ve nedeni olan bir yürekle... Ataol Behramoglu BEN ÖLÜRSEM AKSAMÜSTÜ ÖLÜRÜM Ben ölürsem aksamüstü ölürüm Sehre simsiyah bir kar yagar Yollar kalbimle örtülür Parmaklarimin arasindan Gecenin geldigini görürüm Ben ölürsem aksamüstü ölürüm Çocuklar sinemaya gider Yüzümü bir çiçege gömüp Aglamak gibi isterim Derinden bir tren gecer Ben ölürsem aksamüstü ölürüm Alip basimi gitmek isterim Bir aksam bir kente girerim Kayisi agaçlari arasindan Gidip denize bakarim Bir tiyatro seyrederim Ben ölürsem aksamüstü ölürüm Uzaktan bir bulut gecer Karanlik bir çocukluk bulutu Gerçeküstücü bir ressam Dünyayi degistirmeye baslar Kus sesleri, haykirislar Denizin ve kirlarin Rengi birbirine karisir Sana bir siir getiririm Sözler rüyamdan fiskirir Dünya bölümlere ayrilir Birinde bir pazar sabahi Birinde bir gökyüzü Birinde sararmis yapraklar Birinde bir adam Herseye yeniden baslar Ataol Behramoglu BEYAZ IPEK GIBI YAGDI KAR Beyaz, ipek gibi yagdi kar Bir kiz kardan hafif adimlariyla yürüyüp geçti hayal içinde Arkadaslarimi düsündüm, sevgili seyleri Sanki her sey bizimle var ve bizimle olacak Sarkilar çaldi odalarda -Bütün insanlari sevmek gerektigini düsündüm Düsmanlarimiz disinda Düsmanlarimiz çünkü Sevgiyi yok ettikleri için Düsmanlarimiz oldular- Beyaz, ipek gibi yagdi kar Bir kiz kardan hafif yüregiyle Geçip gitti güvercinleri animsatarak. Uzaktaki sehir Uykuya dalmistir simdi. Düsündüm bir bir Kardeslerimin ne yaptiklarini Nihat Uyumuyor olmali. Nefis bir sarki Söylüyor yandaki odada bir kiz Bir Rus Halk sarkisi. Ve simdi koroyla Basladilar. Nihat düsünüyordur Karanlikta. Sanirim bir saatten sonra Hapishanede Disardan söndürüyorlar isiklari- Beyaz, ipek gibi yagdi kar Bir kiz kelebek adimlariyla Geçip gitti karin üzerinden. Insanlar kendi sarkilarini Kendi hayallerini tasiyorlar. Çagdas sarkilar Gerekli onlara Hem hayatlarinin Derinliklerinden söz eden Gerçeklestirilmis Gerçeklestirilmemis duygularindan, Hem Kavgayi atesleyen Somut Anlasilir Akilli sarkilar. Beyaz, ipek gibi yagdi kar Acilarla dolu bu dünyaya. Insafsizlik Vahset Hala güçlü Ve hala iktidarda. Insanlar Ölüyorlar. Gepgenç Simsicak Ölüyorlar Sanki Ölmüyorlarmis gibi. Bir yandan sürüp gidiyor- Hayat; Bir yanda tel örgüler Parmakliklar. Beyaz, ipek gibi yagdi kar Yagdi kirpiklerine bir kizin Yagdi mavi bir nehre Saçlarima yagdi Otobüslere Agaçlara Evlere. Içimden Oksadim onu. Oksadim içimden Kelebek adimlarini Yanimdan gecen kizin. Herhangi bir kiz Hayalleri olan. Istedim ki Daha güzel Olsun su dünya. Istedim ki Beyaz Ipek gibi yagan karin altinda Bitsin artik Bu sürüp giden alçakliklar. Bir bebek Ölüm tehdidi altinda yasamasin Besiginde. Ve paramparça olmasin Simsicak Capcanli Yasayip giderken insanlar. Birakin beyaz Ipek gibi yagan karin altinda Hayallerimiz olsun. Yasayalim Özgür Güzel Düsünceli. Anlatalim Düsündüklerimizi birbirimize. Sevinç egemen olsun her yerde Insanca Bir kaygi. Beyaz, ipek gibi yagdi kar. Yagsin Dünya daha güzel olacak Inaniyorum buna. Bir insan kalbinin güzelligine Çocukluguna Sonsuz cesaretine, olanakliligina Inandigim kadar Ataol Behramoglu BU ASK BURADA BITER.... Bu ask burada biter ve ben çekip giderim Yüregimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu ask burda biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akip gider Bir hatiradir simdi dalgin uyuyan sehir Solarken albümlerde çocuklar ve askerler Yüzün bir kir çiçegi gibi usulca söner Uyku ve unutkanlik gittikçe derinlesir Yan yana uzanirdik ve islakti çimenler Ne kadar güzeldin sen! nasil essiz bir yazdi! Bunu anlattilar hep, yeni yiten bir aski Gecerek bu dünyadan bütün ölü sairler Bu ask burada biter ve ben çekip giderim Yüregimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu ask burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akip gider Ataol Behramoglu ÇOK SEVDIM BIR ZAMANLAR, SEVIYORUM YINE DE Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Alip basimi gitmeyi yollar boyunca Seyretmek bir bozkir aksamini camindan bir otobüsün Masal sehirlerini gecerken hizla Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Ürpertili, simsicak tenini kadinlarin Salmak serin sulara gövdemi Düsüp gitmek ardina siirin ve askin Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Varoldugumu düsünmeyi, ürpererek.. Karanlik bir odada küçük bir çocuk gibi Yagmurdan ve yalnizliktan ürkerek Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Düsüncemi genis ve sonsuz olanla birlestirmeyi Hirçin ve ele geçmezce atilgan Uysal ve usulcacik benim olan seyi... Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de Ve hep sevecegim beynim ve tenim varoldukça bu dünyada Piril piril olani, her zaman bir güz diriliginde Degismez ve degisken olani sonsuzca... Ataol Behramoglu [Eylul 1978] TÜRKIYE, ÜZGÜN YURDUM, GÜZEL YURDUM Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Boynu bükük ay çiçegi Siirin ve askin gelecegi. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Dag rüzgari, portakal bali Alçakgönüllü, hünerli, sevdali. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Yazgisi kara yazilmis gelin Kurumus sütü memelerinin. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Harli bir ates gibi derinde yanan Haramilerin elinde bulanan. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Güngörmüs, bilge topragim Yunus, Pir Sultan ve Nazim. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Bozlak, agit, halay ve zeybek Dumani üstünde ekmek. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Yüzü kiris kiris anam Aglayan narim, gülen ayvam. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Asmalarin üstünde gün isigi En güzel gelecegin yakisigi. Türkiye, üzgün yurdum güzel yurdum Zinciri altinda kimildayan Bitecek sanildigi yerde baslayan. Ataol Behramoglu (Mayis 1980) YASADIKLARIMDAN ÖGRENDIGIM BIR SEY VAR Yasadiklarimdan ögrendigim bir sey var: Yasadin mi, yogunluguna yasayacaksin bir seyi Sevgilin bitkin kalmali öpülmekten Sen bitkin düsmelisin koklamaktan bir çiçegi Insan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kusa, bir çocuga Yasamak yeryüzünde, onunla karismaktir Kopmaz kökler salmaktir oraya Kucakladin mi simsiki kucaklayacaksin arkadasini Kavgaya tüm kaslarinla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandin mi bir kez simsicak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir tas gibi dinleneceksin Insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildigince Hem de tüm benligi seslerle, ezgilerle dolarcasina Insan baliklama dalmali içine hayatin Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasina Uzak ülkeler çekmeli seni, tanimadigin insanlar Bütün kitaplari okumak, bütün hayatlari tanimak arzusuyla yanmalisin Degismemelisin hiç bir seyle bir bardak su içmenin mutlulugunu Fakat ne kadar sevinç varsa yasamak özlemiyle dolmalisin Ve kederi de yasamalisin, namusluca, bütün benliginle Çünkü acilar da, sevinçler gibi olgunlastirir insani Kanin karismali hayatin büyük dolasimina Dolasmali damarlarinda hayatin sonsuz taze kani Yasadiklarimdan ögrendigim bir sey var: Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene karisircasina Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana Ataol Behramoglu (1977 Kusatmada) AKARSUYA BIRAKILAN MEKTUP incecikti gül daliydi dokunsam kirilacakti dokunmadim kurudu gitme, sonbahar oluyorum, sonrasi hiç agaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarini neden aksam oluyorum tren kalkinca kirlangiçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallaninca neden tikaniyorum öyle çok acimasiz ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasil da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrasi hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti o elmanin tadi orda, o kus çoktan öttü, bitti artik çocuk degiliz, susarak da bir seyler diyebiliriz günler devlet alacagi, yillar bir kadehçik buzlu raki oyunlar oyuncaksi, oyuncaklar eski sarki kavaklara oklu yürek çizip duran o çaki nerde simdi nerde simdi, nerde o kan sarhoslugu gitme, sonbahar oluyorum, sonrasi hiç Hasan Hüseyin Korkmazgil (1976) (Çagdas Türk Siiri Antolojisi, M. Fuat)
HAZIRANDA ÖLMEK ZOR Gece leylak ve tomurcuk kokuyor Yarali bir sahin olmus yüregim Uy anam anam , Haziranda ölmek zor Çalismisim onbes saat Tükenmisim onbes saat Yorulmusum , acikmisim,uykusamisim Anama sövmüs patron Sikmisim dislerimi Islikla söylemisim umutlarimi Sicak bir ev özlemisim Sicak bir yemek Sicacik bir yatakta unutturan öpücükler Çikmisim bir dalgadan, vurmusum sokaklara Sokakta tank paleti Sokakta düdük sesi Sari sari yapraklarla dallarda Insan iskeletleri Gece leylak ve tomurcuk kokuyor 'Uyarina gelirse tepemde bir de çinar' demistin yillar önce Demek ki on yil sonra Demek ki sabah sabah Demek ki manda gözü Demek ki Sile bezi Bir de memedin yüzü Bir de saman sarisi Bir de özlem kirmizisi Demek ki göçtü usta Kaldi yürek sizisi Yillar var ter içinde tasidim ben bu yükü Biraktim acinin alkislarina Üç Haziran altmisücü Bir kirmizi gül dali egilmis üstüne Bir kirmizi gül dali simdi uzakta Oksar yanan alnini Nazim Ustanin Bir kirmizi gül dali egilmis üstüne Bir kirmizi gül dali simdi uzakta Yatiyor oralarda Bir eski gömütlükte Yatiyor usta Gece leylak ve tomurcuk kokuyor Geçsem de gölgesinden tanklarin tomsonlarin Suramda bir kus ötüyor. Haziran da ölmek zor...... Hasan Hüseyin Korkmazgil SIVAS SABAHI eylülün bulanik bir çay gibi ekime aktigi gündü yine yasli degirmenler yine mazilar çiglik çiglik yine bir aksamdi sivas çarsisinda yine aksam tasiyorlardi islak sivas çarsisina kagnilar sanki gülerken vurulmustuk sanki aksamdik sanki bir savas ertesiydi durup yaslandigimiz ay altinda kerpiç ve kül ve agit namlular yilan sirti menevis tren düdükleri yakin uzak yabanil ben bu gözleri bir ali galip'te gördüm kurtulusun bir sayfasinda sinsi hain simarik ve daha içimde sivas sabahlarinin o delikanli gerinisi sirsiklamdik ben bu gergin havalari her zaman sevdim bu bir kurultay havasidir bir abdurrahman halayina durustur bu sigamadim gecelere sigamadim türkülere sigamadim kadin sesinde anadolu aksamlarina onlar o kaslari yikik çakmaktasi gibi kuvayi milliyeciler mustafa kemal safaginin kiyisinda öylece duruyorlar yüreklerinde katiksiz güvenleri yalin yüzlerinde hakli öfkeleriyle öylece duruyorlar dimdik ve apaydinlik sigamadim topragimda kar akligina sigamadim delikanli içkilere yaylamda sigamadim nakislarla bogulan gözyaslarina ben bu gergin havalari her zaman sevdim bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayim sanki kulaklarimda sömürge sinekleri oysa sivas çarsisindayim gözlerime yagmur yagiyor namlular yilan sirti menevis. sen bir hüzzam makamindan aksama bakiyorsun menekse gözlerinde uzak bir acinin ince bugusu kül rengi bir tango seni uykulara çekiyor ya bir roman kahramanisin ya da bir paris yolcusu bu aksamlar hep böyledir karakus gibi iner yukarlardan fabrikada sokakta perdeler arkasinda vurur insani bu aksamlar hep böyledir, ben iste hep böyle götürülürüm beni heryerde görürsün adres kullanmiyorum bayraklari severim, tutsakliga yumruk gibi savrulan bayraklari insanlari severim, haksizliga yumruk gibi sikilan insanlari kötüler ali galip'seler ben kuvayi milliyeciyim yüregimde doludizgin bir kardeslik özlemi o safagin kiyisinda yine dimdik beklemekteyim bir sivas sabahi var ki onu sonra gösterecegim. Hasan Hüseyin Korkmazgil TANIKLIKLAR'DAN .................. .................. girdiler kapilardan girdiler pencerelerden mektuplardan kitaplardan telefonlardan girdiler kirlettiler ve gecemizi girdiler agrittilar ve gündüzümüzü isimize saygimizi ölümüze acimizi sayri yatagimizi özlemlere sevgilere sular gibi akisimizi kiyimlara kiranlara türkü türkü bakisimizi gözgözelik dizdizelik su hanci dünyamizi girdiler kirlettiler insan onurumuzu insan yüzü güzeldir çirkindi bunlarinki insan yüzü sicaktir soguktu bunlarinki ellleri el degildi eli andiriyordu gözleri göz gibiydi bakissizdilar gögse benzer bir kafesti tasidiklari içinde yürek yoktu kapilarin arkasinda emeklememis besiklere belenmemislerdi karda tipide ev dedigin duvar kapi pencere saygiya gerek yoktu girdiler aksam sofralarinda evlerimize yoksul sabah çaylarinda girdiler girdiler öpüsürken kuytuda oksarken saçlarini çocugumuzun avutmaya çalisirken acilimizi duyumsarken sevincini insan olusumuzun girdiler baglarken mektubumuzu dertlesirken kapisinda kirkinci odamizin girdiler evlerimize en agritan yerinde bir özlem türküsünün bunalmis bir kahkahanin ortayerinde tas gibi yorgunlugunda bir güzelim düsün Ölümcül sayrilikta umarsiz yalnizlikta kagittan kayiklar yüzdürürken geçmis sularimizda uçurtmalar salarken umut göklerimize kucaklarken dostlarimizi telefonlarda girdiler evlerimize çirkindiler korkaktilar yarinsizdilar geldiler itilerek girdiler irkilerek kararttilar gecemizi Isirdilar karanlikta kanattilar türkümüzü kirdilar çiçekli dallarimizi tükürdüler içine ekmegimizin agrittilar agrimizi agrittilar vatan vatan agrittilar dünya dünya ve çekip gittiler kanli izler birakarak gögümüzün merdivenlerinde yoktu yarinlari onlarin çünkü onlar suç tasiyan sandik gibi karanliktilar (1977) Hasan Hüseyin Korkmazgil YAKALADIM O SAFAGI tohum oldum savruldum dörtbir yana yeserdim kiraç kiraç çiçeklendim güllendim göremedim safagini bozkirin tutamadim safagini bozkirin vuramadim türkülere vay anam diyemedim kimselere bu aski geyik oldum vurdum sapa yollara bir ben düstüm kan içinde bir avci türkü oldum yaylalari dolastim akip gittim göçlerle duruldum çadirlarda kelepçeler karakollar süngüler candarmalar göz oldum gözlemekten biçak oldum doydum kana vay anam göremedim safagini bozkirin tutamadim safagini bozkirin vuramadim türkülere vay anam diyemedim kimselere bu aski gözlerinin en sonunda yakaladim gecesinde gözlerinin yakaladim kuytularda acan gülün yalnizligini inceciktin karanliktin uzaktin turnalara katar katar asti daglari nakislar dizin dizin düstü yollara göz degildin - gözlerdin kalabalikta el degildin ellerdin acili bir bayramda çekip giden trendin safakta inen uçak iniltiydin aksamlarimda safak vakti bir bardak su tenimde diken diken kavruldugum tohum olup savruldugum yillar yili aradigim o safak sendin iste küskünlükler üstünde yalnizliklar üstünde saydamlasmis mavilikler üstünde baskaldiran kölelikler üstünde tül altinda bebek yüzü üstünde acan safak o safak o safak sendin iste bir bulvar gecesinde yakaladim seni ben o safak sendin iste Hasan Hüseyin Korkmazgil YILLAR SONRA seni kimler kacirdi o güzel yazlarimdan - güzelim nere gitti tohma deresinde - o ishakli yalnizligim saçlarinin uzun uzun o günesli sarisi yüzünün papatya sabahligi - haziranlarimda gülüsünün baharligi sususunun sonsuzlugu nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem seni kimler kacirdi o güzel yazlarimdan - güzelim sen gittin - kaba kilimlerde kaldi ayak izlerim piril piril selvilerde görkemli cevizlerde asma alti su sesi - alacali günes sofralarinda sen gittin - inanilmaz öksüzlükler yasadim düstüm çetin yollara - türkülere agitlara belendim saçlarimda bulut oldun - alnimda demirparmaklik seni kimler kacirdi o güzel yazlarimdan - güzelim ben çok çektim güzelim - karli daglar oldu basim sen belki de mutluydun - güzel günler geçirdin çünkü kaf daginda prensestin - soylu bir güzelliktin yaklasilmaz bir varliktin - masallik bir aciydin gözgöze geldik birgün - bir dagbasi duraginda bindik ayni trene - kavustuk yillar sonra seni kimler kacirdi o güzel yazlarimdan - güzelim haziranim sarigülüm yazgünesim özlemim nice nice sular geçti - bildin mi köprülerden kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler bu aynalar neden böyle yakindan bakiyorlar neler anlatiyor bu sarkilar - uzak geçmisimizden seni kimler kacirdi o güzel yazlarimdan - güzelim aglamak bir daggülü - bir yanik orman belki bir kurumus çesme belki - bir kimsesiz tutuklu uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar haziranim sarigülüm yazgünesim papatyam kime giydin o aklari - kim kaldirdi duvagini kim kokladi kim bakti - bagrina kim - yillar önce seni kimler kacirdi o güzel yazlarimdan - güzelim Hasan Hüseyin Korkmazgil ISTANBUL TÜRKÜSÜ Istanbul'da Bogaziçi'nde Bir fakir Orhan Veli'yim, Veli'nin ogluyum, Tarifsiz kederler içinde. Urumelihisari'na oturmusum; Oturmus ta bir türkü tutturmusum: "Istanbul'un mermer taslari; Basima da konuyor konuyor aman marti kuslari; Gözlerimden bosanir hicran yaslari; Edali'm Senin yüzünden bu halim." "Istanbul'un orta yeri sinama; Garipligim, mahzunlugum duyurmayin anama; El konusur, sevisirmis; bana ne? Sevdali'm Boynuna vebalim!" Istanbul'da Bogaziçi'ndeyim Bir fakir Orhan Veli, Veli`nin oglu, Tarifsiz kederler içindeyim. Orhan Veli Kanik ANLATAMIYORUM (MORO ROMANTICO) Aglasam sesimi duyar misiniz, Misralarimda; Dokunabilir misiniz, Gözyaslarima, elllerinizle? Bilmezdim sarkilarin bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz oldugunu Bu derde düsmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her seyi söylemek mümkün; Epeyce yaklasmisim, duyuyorum; Anlatamiyorum. Orhan Veli Kanik BAHARIN ILK SABAHLARI Tüyden hafif olurum böyle sabahlar Karsi damda bir günes parçasi, Içimde kus civiltilari, sarkilar; Bagira çagira düserim yollara; Döner döner durur basim havalarda. Sanirim ki günler hep güzel gidecek; Her sabah böyle bahar; Ne is güç gelir aklima, ne yoksullugum. Derim ki: "Sikintilar duradursun!" Sairligimle yetinir, Avunurum. Orhan Veli Kanik BIR DUYMA DA GÖR Bir duyma da gürültüsünü Dallarda çitirdayarak acilan fistiklarin, Gör bak ne oluyorsun. Bir duyma da gör su yagan yagmuru; Çalan cani, konusan insani. Bir duyma da kokusunu yosunlarin, Istakozun, karidesin, Denizden esen rüzgarin... Orhan Veli Kanik BIR SEHRI BIRAKMAK Bu sehirde yagmur altinda dolasilir Limandaki mavnalara bakip Sarkilar mirildanilir geceleri. Bu sehrin sokaklari çoktur, Binlerce insan gelir gider sokaklarinda.. Her aksam çayimi getiren Ve bir Beyaz Rus olmasina ragmen Hosuma giden garson kadin bu sehirdedir. Bu sehirdedir Valsler, foksrotlar altinda Suman'dan, Brahms`dan Parçalar çaldigi zaman dönüp Bana bakan ihtiyar piyanist. Dogdugum köye müsteri tasiyan Sirket vapurlari bu sehirdedir. Hatiralarim bu sehirdedir. Sevdiklerim, Ölmüslerimin mezarlari. Bu sehirdedir isim gücüm, Ekmek param. Fakat bütün bunlara mukabil Yine budur baska bir sehirdeki Bir kadin yüzünden Biraktigim sehir. Orhan Veli Kanik, Papirüs, 1967 BIR ASKA VURAN GÜNES Öyle sevdalar vardir, biter biter baslar; Buruk tatlar vardir, agizda sürüp giden; Bir aska vuran günes kolayca batmiyor. Yaniyor bin kollu samdani, tutusuyor Ufkunuzda çamlari göksel konaginin Ve bir yaz aksami buhurdan gibi tüten Hanimelllerinin morumsu bugusunda, Bekliyor bahçemizde donuk balkonunda, Sarmasik gülleri kokladikça kirmizi, Hüzünler, japonfenerleri arasinda. Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen! Nasil bir isik emmisler ki sevginizden, Ansizin baska bir yüzle güzel, kopmuslar Büyük Irmak'tan, ayri düsmüsler desteden, Yagmislar ilkyaz yagmurlarinca ve özlem Açmis yaban çiçeklerini tarlanizda. Olumsuz günler onlar, bir hiçle beslenen; Zaman disi güvercinler, uçma bilmeyen; Uzay atesi ovalar, ayak degmemis; Baska bir mevsim, baska bir dal, baska yemis. Eser kim bassa o topraga ve kim tatsa O yemisten. Balla dolar testi, açilir Açilmayan kilit, çiçege durur badem, Dolanir bilgelikle mutluluk yürege. Ak bir bulut bekler üstünüzde havada, Kuslar iner, devinme birden bitiverir, Çit çikmaz evrenden. Iste ortadasiniz, Havuz, agaç, deniz, ne varsa size göre. Iste aydinlarda, çekilmis bir resim Gibi kalir aklinizda, gölgesiz, duru, Küçük bir bahçede susar gibi yaparak Karsilikli gizemlere daldiginiz gün. Oktay Rifat BITTI O SEVDA.. Bitti o sevda kesildi çigliklari martilarin Su gibi bitti, suya karsit gibi bitti Itti kiyiyi adina deniz dedigimiz sey Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezligi Kaybetti kumarda gözlerim Kaybetti kumarda gözleri. Bir koru rüzgarlandi gögüs boslugumuzda sanki Uzaklasti agaçlar birbirlerinden Yakinlasti agaçlar birbirlerine Yani her soluk alip verisimizde bizim Bir mekik gibi kalbin Bir mekik gibi kalbim Isleyip durdu bu yitikligi yeniden. Ne kaldi Farkinda misin bilmem Gündüzler.. Gündüzler biraz azaldi. Edip Cansever GÜL KOKUYORSUN gül kokuyorsun bir de amansiz, acimasiz kokuyorsun gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yogun dayanilmaz birsey oluyorsun, biliyorsun hirçin kirçin, pembe pembe öfkeli öfkeli gül gül kokuyorsun nefes nefese. gül kokuyorsun, amansiz kokuyorsun ve aci ve yigit ve nasil gerekiyorsa öyle sen koktukça düsümde görüyorum onu düsümde, yani her yerde yüzü sararmis, titriyor dudaklari sakaklari ter içinde tam alninin altinda masmavi iki ates iki su iki deniz bazan bazan iki damla yaz yagmuru mermerini emerek daglarinin siirler söylüyor gene ölümünden bu yana yazdigi siirler kizaraktan birtakim siirlere büyük sular büyük gemileri sever çünkü ve odur ki büyüklük siir insanin içinden dopdolu bir hayat gibi gecerse o zaman ölünce de siirler yazar insan ölünce de yazdiklarini okutur elbet ve senin böyle amansiz gül koktugun gibi yasamanin herbir yerinde. gül kokuyorsun, amansiz kokuyorsun bu koku dünyayi tutacak nerdeyse gül, gül! diye bagiracak çocuklar bütün herkes, hep bir agizdan: gül! ve herseyin üstüne bir gül islenecek saçlarin, alinlarin, gögüslerin üstüne yüreklerin üstüne bembeyaz kemiklerin mezarsiz ölülerin üstüne kurumus gözyaslarinin titreyen kirpiklerin üstüne kenetlenmis çenelerin agarmis dudaklarin unutulmus çigliklarin üstüne kederlerin, yaslarin, sevinçlerin ve herseyin üstüne bir gül islenecek. bir rüzgar, bir firtina gibi esecek gül yillarca esecek belki ve ansizin dünyamizi görecegiz bir sabah görecegiz ki biz dünyamizi gerçekten görmemisiz daha geceyi, gündüzü, yildizlari görmemisiz hiç tanismaya komamislar bizi güzelim dünyamizla. öyleyse dostlar birakin bu yalnizliklari bu umutsuzluklari birakin kardesler göreceksiniz nasil güller güller güller dolusu nasil gül kokacagiz birlikte amansiz, acimasiz kokacagiz dayanilmaz kokacagiz nefes nefese. Edip Cansever SEVDA BIR ATES BULDU SENDE Sevda bir ates buldu sende, egilip öptü seni Artik kimse denizi bilmiyor. Dirseklerini masaya koyusundan belli Gelip gecen bir günü bitirmek istemedigini Sevda bir umut buldu sende. Ey bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan Artik kimse gözlerini bilmiyor. Sunu imzala Bir mektup, bir telgraf alindisi degil Unutulmus bir sevdadir kapisini çalan Ve sevimsiz bir terlik gibi duran odan Kimse artik bir sey giymek istemiyor. Sonra bir pencereden kendine Ayisigi gibi vuran sen Ne sana ne baskasina benziyor. Ve iste bir dip baligi su boslugunda Çirparaktan yüzgeçlerini Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor Edip Cansever AYDIN MISIN Kilim gibi dokumada mutsuzlugu Gidip gelen kara kuslar havada Saflar tutulmus top sesleri gerilerden Tabaninda depremi kara güllelerin Duymuyor musun Kaldir basini kan uykulardan Böyle yürek böyle atardamar Atmaz olsun Ses ol isik ol yumruk ol Karayeller basina indirmeden çatini Sel sulari bastigin topragi dönüm dönüm Alip götürmeden büyük denizlere Çabuk ol Tam çagi ise baslamanin dogan günle Bul içine tükürdügün kitaplari yeniden Her satirinda buram buram alin teri Her sayfasi günlük güneslik Utanma suçun tümü senin degil Yirt otuzunda aldigin diplomayi Alfabelik çocuk ol Yollar kesilmis alanlar sarilmis Tel örgüler çevirmis yöreni Firil firil alici kuslar tepende Benden geçti mi demek istiyorsun Aç iki kolunu iki yanina Korkuluk ol Rifat Ilgaz GEÇ AZIZIM GEÇ Biz de yasariz azizim, Yasamaya gelince, biz de yasariz ama, Olmuyor cebimizden kattigimizla eglenmek, Gönlümüzden katalim, Varlikli kisileriz neseden yana. Pazarimiz hos mu geceçek, Sart degil Büyükada, Heybeli; Çok bile gelir kayigi Hristo'nun: Sekiz arsin iki karis, Kiz gibi Cibali yapisi. Bir isaretimize bakar Çikmazsa baligi alesta, Aylardan temmuz, günlerden pazar; Yenikapi aciklarindayiz... Birakin Hasan geçsin kürege, Utandirmaz bu kollar sahibini. Kabarmaz bu avuçlar On ikisinden beri nasirlidir. Fazla külfet istemez, Bol sigaramiz olsun, Köfte, ekmek, domates yeter. Karimiz, sevgilimiz yanimizda Basaltinda sarap testisi... Dedik ya bugün pazar Belki genç arkadasi "Ilk defa günese çikardilar", Isteriz bütün dostlar aramizda olsun; Kiminin Hanya'dan gelir selami, Kiminin Konya'dan Sandalimiz genis degil, ne çare, Gönlümüz kadar. Ne yapalim bol sarabimiz var ya, Onlarin sagligina içecek; Gün ola harman ola!.. Anlariz biz de bu islerden, Elimiz degdi de oksamadik mi, Su "pür hayal" saçlari ? Kim istemez "yâr"i uyutmasini "sine" de Batan güne karsi, "Bâde" içmesini "Yâr eli"nden? Gözü kör olsun felegin, Gelecekten umudumuzu kesmedik, Içimiz öylesine ferah... Son kadehlere dogru sorsun, Sesi en güzelimiz bizden: "Gam, keder ne imis?" Yontulmamis sesimizle çevabi hazir: "Geç azizim, geç!" Rifat Ilgaz YORULMAZ ISÇILERIYIZ ASKIN Bütün gün kirlara bakmisim Basaklarla kimildanan O bitek yalnizliga Burnumda gökyüzünun ince kokusu Bütün gün sana bakmisim Derin miriltilarla irmaga karisan Çakintili gövdene senin Uzanmisim terli topraga Yanina gözlerinin Çiplak gecelere dokunuyorum Yazin ve düslerin sicak kivrimlarina Denizi baslatiyor dudaklarinin tuzu Yüregim kamasiyor savkindan Ellerim bögürtlen moru Yorulmaz isçileriyiz askin. Soluk soluga islak yaylar Ürkek sokulmalarin Ormanlari uyandiriyor kanimin gürültüsü Basdöndürücü yerlerindeyim dagin Kollarimdan akan irmak, Sonsuza tamamlaniyorum... Mehmet Basaran AYRILIK SEVDAYA DAHIL Acilmis sarmasik gülleri kokulariyla baygin En görkemli saatinde yildiz alacasinin Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis içimde kader Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genç kadin Rüzgar uzak karanliklara surmus yildizlari Mor kivilcimlar geçiyor daginik yalnizligimdan Onu çok ariyorum onu çok ariyorum Heryerimde vücudumun agir yanik sizilari Bir yerlere yildirim düsüyorum Ayriligimizi hissettigim an demirler eriyor hirsimdan Ay isigina batmis karabiber agaçlari gümüs tozu Gecenin irmaginda yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmus Tedirgin gülümser Çünkü ayrilik da sevdaya dahil çünkü ayrilanlar hala sevgili Hiç bir ani tek basina yasayamazlar Her an ötekisiyle birlikte hersey onunla ilgili Telasli karanlikta yumusak yarasalar Gittikçe genisliyen yakilmis ot kokusu Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte Yansimalar tutmus bütün sahili Çünkü ayrilmanin da vahsi bir tadi var Öyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil Çünkü ayriliklar da sevdaya dahil Çünkü ayrilanlar hala sevgili Yanlizlik hizla alçalan bulutlar karanlik bir agirlik Hava agir toprak agir yaprak agir Su tozlari yagiyor üstümüze Özgürlügümüz yoksa yalnizligimiz midir Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kusatti ormani Karanlik çöktü denize Yanlizlik çakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin Ne yanina dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin Kapini bir çalan olmadi mi hele elini bir tutan Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince Simsicak bakislari suç ortagi kaçamak gülüsleri gizlice Yalnizlarin en büyük sorunu tek basina özgürlük ne ise yarayacak Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soguk tenhaligina Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylasilacak suç ortagi bir sevgiliyle Sanmistik ki ikimiz yeryüzünde ançak birbirimiz için variz Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatça sigariz Hiç yanilmamisiz her an düsüp düsüp kristal bir bardak gibi Tuz parça kirilsak da hala içimizde o yanardag agzi Hala kipkizil gülümseyen sanki atesten bir tebessüm zehir zemberek ASKIMIZ Attila Ilhan BEN SANA MEcBURUM ben sana mecburum bilemezsin adini mih gibi aklimda tutuyorum buyudukçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle isitiyorum agaçlar sonbahara hazirlaniyor bu sehir o eski Istanbul mudur karanlikta bulutlar parçalaniyor sokak lambalari birden yaniyor kaldirimlarda yagmur kokusu ben sana mecburum sen yoksun sevmek kimi zaman rezilce korkuludur insan bir aksamüstü ansizin yorulur tutsak ustura agzinda yasamaktan kimi zaman ellerini kirar tutkusu birkaç hayat çikarir yasamasindan Hangi kapiyi çalsa kimi zaman arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çaliyor eski zamanlardan bir cuma çaliyor durup köse basinda deliksiz dinlesem Sana kullanilmamis bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalaniyor ne yapsam ne tutsam nereye gitsem ben sana mecburum sen yoksun belki Haziran'da mavi benekli çocuksun ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor bir silep siziyor issiz gözlerinden belki Yesilköy'de uçaga biniyorsun bütün islanmissin tüylerin ürperiyor belki körsun kirilmissin telas içindesin kötü rüzgar saçlarini götürüyor ne vakit bir yasamak düsünsem bu kurtlar sofrasinda belki zor ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yasamak düsünsem sus deyip adinla basliyorum içimsira kimildiyor gizli denizlerin hayir baska türlü olmayacak ben sana mecburum bilemezsin. Attila Ilhan BÖYLE BIR SEVMEK ne kadinlar sevdim zaten yoktular yagmur giyerlerdi sonbaharla bir azicik oksasam sanki çocuktular bir aksam korkudan gözleri sislenir ne kadinlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemistir hayir sanmayin ki beni unuttular hala arasira mektuplari gelir gerçek degildiler birer umuttular eski bir sarki belki bir siir ne kadinlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemistir yalnizliklarimda elimden tuttular uzak fisiltilari içimi ürpertir sanki gökyüzünde bir buluttular nereye kayboldular simdi kimbilir ne kadinlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemistir. Attila Ilhan KORKARIM ay soluk soluga yildizlar akla ziyan bir irilikte uzaydan yanmis kibrit kokulari koklasam korkarim koklamasam gizli yilan isliklariyla özsuyu zaptediyor henüz birer iskelet gibi çiplak asagidan yukariya agaçlari çiçekleri uyandi uyanacak koparsam korkarim koparmasam öyle yogun bir elektrikle çitirdar ki saçlari kim degse tutusacak dokunsam korkarim dokunmasam gözleri bir yangin baslangicidir dudaklari kirmizi alarm ugultusu sehre yayilir sokak sokak tutulsam korkarim tutulmasam Attila Ilhan ÜÇÜNÇÜ SAHSIN SIIRI Gözlerin gözlerime degince Felaketim olurdu aglardim Beni sevmiyordun bilirdim Bir sevdigin vardi duyardim Çöp gibi bir oglan ipince Hayirsizin biriydi fikrimce Ne vakit karsimda görsem Öldürecegimden korkardim Felaketim olurdu aglardim Ne vakit maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Agaçlar kus gibi gülerdi Bir rüzgar aklimi alirdi Sessizce bir cigara yakardim Kirpiklerini egerdin bakardin Üsürdüm içim ürperirdi Felaketim olurdu aglardim Aksamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardi Limandan bir gemi giderdi Sen kalkip ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalirdin Hayirsizin biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarina aldimi Felaketim olurdu aglardim Attila Ilhan SIMDI SEVISME VAKTI Çiplak heykeller yapmaliyim, Çirilçiplak heykeller Nefis rüyalariniz için Ey önünden gecen ak sakalli kasketli, Yirtik mintanindan adaleleri gözüken Dilenci Sana önce Siirlerin tadini Asklarin tadini Kitaplardan tattirmaliyim Resimlerden duyurmaliyim. resimlerden... Su oglan çocuguna bak Firça salliyor Kokmus manifaturacinin ayagina Dörtyüzbin tekliginden On kurus verecek Seni satmam çocugum Dörtyüzbin teklige, Ne güzel kaslarin var Ne güzel bileklerin Hele ne elllerin var, ne elllerin. Söylemeliyim, Yok Yok... meydanlarda bagirmaliyim. Bu küçük Güllerin buram buram tüttügü Anadolu sehri kahvesinde Kiraz mevsiminin Sevisme vakti oldugunu. Resimler seyrettirmeli, siirler okutturmaliyim Bayginlik getiren siirler Kiraz mevsimi, kiraz Küfelerle dolu pazar. Zambaklar geçiriyor bir kadin. Bir kadin bir bakraç yogurt götürüyor Salliyor boyaci çocugu firçasini Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalanci O biçimsiz bizans sarkisi. Sana nasil bulsam, nasil bilsem, Nasil etsem nasil yapsam da Meydanlarda bagirsam Sokak baslarinda sazimi çalsam Anlatsam su kiraz mevsiminin Para kazanmak mevsimi degil Sevisme vakti oldugunu... Bir kere duyursam hele güzelligini, tadini, Sonra oturup hüngür hüngür aglasam Bos geçirdigim, bagirmadigim sustugum günlere Mezarimda bu güzel, uzun kasli boyaci çocugunun Oglu bir siir okusa Karacaoglan'dan Orhan Veli'den Yunus'tan, Yunus'tan... Sait Faik Abasiyanik BEN ASK ADAMIYIM Dolastigim denizlerce düsünüyorum, Binecegim son gemi degil midir Hayir sahibi omuzlarda giden tabut. Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydim eger, Derdim ki: "Elbet bir aglayanim olur benim de; Ramazan geceleri Yasin okuyanim, Baharda kabrime menekse getirenim de." Fakat bütün bunlar da olur, Yine tasa etmem, Yine kirilmam kimseye. Ben ask adamiyim, Sevmeye geldim insanlari, Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye; Hesapsiz, karsiliksiz, Ayrilik gayrilik gözetmeden. Gun gelip gidersem sayet, Öyle severekten gidecegim ki, Karanlik kiyilardan bile olsa, Candan selamlarim, Civarimdan geceçek gemileri; Günesli gemileri; Sarkili gemileri; Içlerinde kendim varmisim gibi! Cahit Sitki Taranci DESEM KI Desem ki vakitlerden bir Nisan aksamidir, Rüzgarlarin en ferahlaticisi senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanlarin en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardim çiçeklerin en solmazini, Topraklarin en bereketlisini sende sürdüm, Senden tattim yemislerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazim, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir seysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki... Inan bana sevgilim inan, Evimde senliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski serap. Ben sende yasiyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Birak ben söyleyeyim güzelligini, Rüzgarlarla, nehirlerle, kuslarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Sayet sesimi farkedemezsen, Rüzgarlarin, nehirlerin, kuslarin sesinden, Bil ki ölmüsüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelligini, Ve neden sonra Tekrar duydugun gün sesimi gökkubbede, Hatirla ki mahser günüdür Ortaliga düsmüsum seni ariyorum. Cahit Sitki Taranci OTUZ BES YAS Yas otuz bes! Yolun yarisi eder. Dante gibi ortasindayiz ömrün. Delikanli çagimizdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yasina bakmadan gider. Sakaklarima kar mi yagdi ne? Benim mi Allahim bu çizgili yüz? Ya gözler altindaki mor halkalar? Neden böyle düsman görünüyorsunuz; Yillar yili dost bildigim aynalar? Zamanla nasil degisiyor insan! Hangi resmime baksam ben degilim: Nerde o günler, o sevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben degilim Yalandir kaygisiz oldugum yalan. Hayal meyal seylerden ilk askimiz; Hatirasi bile yabanci gelir. Hayata beraber basladigimiz Dostlarla da yollar ayrildi bir bir; Gittikçe artiyor yalnizligimiz Gökyüzünün baska rengi de varmis! Geç farkettim tasin sert oldugunu. Su insani bogar, ates yakarmis! Her dogan günün bir dert oldugunu, Insan bu yasa gelince anlarmis. Ayva sari nar kirmizi sonbahar! Her yil biraz daha benimsedigim. Ne dönüp duruyor havada kuslar? Nerden çikti bu cenaze? Ölen kim? Bu kacinci bahçe gördüm tarumar. N'eylesin ölüm herkesin basinda. Uyudun uyanamadin olacak Kim bilir nerde, nasil, kaç yasinda? Bir namazlik saltanatin olacak. Taht misali o musalla tasinda. Cahit Sitki Taranci